ŞAİR DAYIM VE BEN
Hayatını sürprizlerle yaşayan dayım Raşit Ali Ceylani Tülek, İslam öncesinden yakın zamana değin süregelen destan söyleme geleneğini hakkıyla yaşatan benim tanıdığım ilk ve son kişidir. Dayım her şeyin destanını söyleyebilecek müthiş bir yeteneğe sahiptir: yaz günlerinde usul usul akan nazenin derelerin, salınarak yürüyüşüyle çok canlar yakan güzellerin, şahlanışıyla insanı ürperten atların, bir dokunuşuyla insanı ağlatan anaların, çayırda otlarken kurda yem olan kuzuların, sonsuzca akıp giden ovaların…destanını yazar dayım.
KÖYÜM BENİM
Sokağında top oynayıp gülmüştük
Harmanında koyun kuzu gütmüştük
Yuva bulup keklik olup ötmüştük
O günleri özler oldum be köyüm
Çeşmelerin şırıl şırıl akardı
Meyvelerin miski amber kokardı
Tepelerin birbirine bakardı
Yamacına özlem duyduğum köyüm
Yağmur olup derelerin geçilmez
Suyun soğuk ılıtmadan içilmez
Sebep vardı yoksa senden geçilmez
Değerini şimdi anladım köyüm
Ormanların geçit vermez sık idi
Yeşilin bol çam kokusu çok idi
Ortam dertli senin derdin yok idi
Gelen gitti sen de dertlendin köyüm
Her tarafta yıkık dökük damların
Kesen olmuş çok seyrelmiş çamların
Kayıp olmuş odaların hanların
Yolcuların uğrak yeriydi köyüm
Derelerde Değirmenler virane
Göç etmişler boşaltmışlar çok hane
Düşündükçe insan olur divane
Yalnız kalmış garip olmuşsun köyüm
EVİMİZDE DAYIMIN DESTANININ OKUNDUĞU BİR GECE
Kış gecesi, dışarda kuru soğuk bir hava. Sobamız harıl harıl yanıyor, arada bir odunların çıkardığı sese çaydanliğın çıkardığı tıııııs sesi eşlik ediyor; bu sesler, bu sıcaklık , divan örtüsündeki renkli “Şen Ol, Şen Ol yazısı… Çay içip sohbet ediyoruz. Herkes divan örtüsündeki işlemeye uygun davranıyor. Annem öyle güzel ki gülüşü, kahkahaları, sözleri ruhumu aydınlatıyor. Dayının son yazdığı destanı oku kızım, diyor, annem.
Bu destan Osmanlar Köyü’nde kendi düğününde silah atarken gelinin kardeşini vuran Mustafa’nın destanı. Ben destanı okurken sanki olayın yaşandığı düğündeyim; her şeyi görüyorum. Sesime olayın acıklılığı öyle bir siniyor ki, komşumuz Atiye Teyze, Neriman Ablam ve tabii ki annem hıçkırarak ağlıyor. Destanı o gece birkaç kez okuyorum ve her okuyuşumda yineleniyor bu.
SINDIRGI’DA BİR DÜĞÜNDE ACIKLI ÖLÜM MURADINA EREMEYEN DAMADIN DUVAKTA
KALAN GELİNİN HATA İLE VURULAN ŞERİF’İN KARA DESTANI
Sındırgı ilçendir, Osmanlar köyün
Senin şerefine başladı düğün
Attığın kurşunla çıkınca ölüm
Gayrı biz şaşkına döndük Mustafa
……..
Kına yakmış idi iki eline
Duvaklı bekliyor gelin Emine
Görenler ağlıyor onun haline
Ne karaymış yazın kınalı gelin
Bütün köylülerin dili tutuldu
Annenin babanın benizi soldu
Haline çırpınan nişanlın oldu
Al gelin yolunu gözler Mustafa
……..
Düğün evlerimiz bir anda doldu
Hata ile damat bir genci vurdu
Hapishaneler meskenin oldu
Hakimin vicdanlı olsun Mustafa
Şerif’in ölümü çok acıklı oldu
Annesi çırpınıp saçını yoldu
Onu hata ile damat bey vurdu
Teselli eyleyin Zeynep teyzeyi
……
Şu yalan dünyada yüzün gülmedi
Tek bir muradını felek vermedi
Yanıyor yürekler acı dinmedi
Ne karaymış yazın damat Mustafa
……
Şair der Ceylani sözleri bitmez
Kimsesiz evlerin dumanı tütmez
Viran kalan yurtta bülbüller ötmez
Allah’ım yardımcın olsun Mustafa
***
Çok acıklıymış, diyor Atiye teyze, çok acıklıymış. İşlemeli örtümüzde “Şen Ol” yazıyor ama bir şeyin çok acıklı olması en önemli kriterdi o zamanlar.
Benim sesimde, destanı okuyuşum da çok acıklı. Bunu fark eden 20’li yaşlarının başındaki genç dayım sesimi teybe alıyor ve matbaada bastırdığı destanları satarak sesini, sesimi duyurmayı hayal ediyor. Çarşılarda, pazarlarda benim kâh köyümüzün kâh ilkbahar mevsiminin kâh acıklı bir aşk hikâyesinin destanını okuyan sesim dolaşıyor
***
İLKBAHAR
Laleler gelin gibi kırmızıya boyanmış
Menekşeler bir olup mor donlarla donanmış
Çalılar çitlembikler çiçek açıp sallanmış
Her bitki gıdasını ilkbaharda alırmış
Bademler tomurcukta beyazlara bürünmüş
Açmış bütün çiçekler ilkbaharını görmüş
Söğütler neşe ile körpe filizler sürmüş
Çok şirinsin ilkbahar her yer cennete dönmüş
Derelerin suları çağlayarak akıyor
Aktıkça yükseklerden dağa taşa çarpıyor
Arıyor akan nehir baharını arıyor
Baraj, göller, göletler bu mevsimde doluyor
***
Dayım yine benim sesimle birlikte İzmir’de Karşıyaka’ya geçmek için vapura biniyor. Biner binmez de benim çocuk sesim vapuru dolduruyor tabii. Orta yaşlarda, iyi giyimli bir adam, dayıma sesleniyor, ona elinde kaç destan olduğunu soruyor; dayım da kurnaz tabi, fiyatı yüksek tutuyor.
Fakat adam hepsini satın alacak paradan çok daha fazlasını önererek teybin içindeki kaseti satın alıyor dayımdan. Benim de doldurduğum ilk ve son kasetim böylece satılmış oluyor…
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz