Bir Yamyamın Korkunç
Öyküsü
Adam, yaklaşık bin yıl önce eski Roma imparatorluğunun, köle sahiplerine karşı gelen kimi kölelerin stadyumlarda, aslanların önüne diri diri yem olarak atılan insanlığın o kanlı oyunlarını anımsadı. „Ne güzelmiş o günler.“ diye geçirdi içinden. Halk da vahşi seviç çığlıkları atarak onları tribünlerden izliyordu. Kendisi, o konulara ilişkin ciddi araştırmalar yapmış ve çok şey okumuştu. Örneğin bütün katillerin, seri katillerin, çılgın katliamcıların, azılı teröristlerin hikâyelerini tek tek okumuştu. Sonra, kimi Afrika ülkelerinde ve Avustralya’daki bazı yerli kabilelerin yakaladıkları beyazları yediklerini duymuş ve hatta çeşitli belgesellerden de izlemişti. Bu yamyam kabilelerin Avustralya‘da hala varlıklarını sürdürdüklerini, birkaç ay önce bir gazete okumuştu. O da çocukluğunda bazı arkadaşlarını yemeyi ne kadar çok istemişti; örneğin, kimini domuz eti gibi közlü ateşin üzerinde kızartmak, kimini, bol patatesli, soğanlı yahni yapmak. Hatta bu duygu onda bir tutkuya dönüşmüştü. Ne var ki, şu güne kadar böyle bir fırsat eline geçmedi. Fakat o, yıllar geçse de isteğini gerçekleştirmede kararlıydı; onun için zaman da önemli değildi. Birgün bu isteğini mutlaka gerçekleştirecekti.
Almanya’nın Hessen eyaletinde, Rotenburg kentindeki çiftliklerinde yaşayan 42 yaşındaki Armin, “Ne olursa olsun bu arzumu yerine getireceğim!” diyordu hala; sonunda bunu başardı da. Kendisi bir firmada bilgisayar uzmanı olarak çalışıyordu ve teknoloji çağındaki dünyamızda, kimi ilkelliklerden(!) sıyrılıp, kurbanlarını internet aracılığıyla arıyordu. Gizli sohbet odalarına giriyor, geceler boyu sörf yaparak çeşitli siteleri dolanıyordu. Sonunda kendine özel bir site de oluşturdu ve orada küçük ilanlar verdi. İnanması zor ama, onun bu çağrısına “özgür, uygar dünyadan” tam 2000 kişi yanıt verdi. Yani bunlar, diri diri parçalanarak Armin tarafından yenmeye istekli kişilerdi. Adam günlerce bunların arasından en iyisini, en makul, en tehlikesiz ve en uysalını seçmeye çalışıyordu. Ancak Armin ilk elde, Berlinli mühendis Bernd Jürgen Brandes’te karar kıldı. Brandes, sıkı, besili, sakin, uysal biriydi çünkü; fotoğraflarından, yüzündeki o duru çizgilerden çıkarıyordu bunu. Üstelik adamla buluşmak hiç de zor olmadı. Brandes adeta parçalanarak yenilmeye dünden gönüllüydü. Sonuçta kesin kararını vermişti.
Kurbanı olan bay Brandes, kesilip biçilmeden önce, acıyı önlemek için, yarım şişe sert bir içki içtikten sonra 20 tane uyku hapı yutuyor. Zaten Meiwes de bir doktor ve anestezi uzmanı arkadaşlarından kanın aşırı derecede akmasını ve vücudun uyuşmasını sağlayacak birtakım iğne ve haplar da tedarik etmişti. Onun için hazırlık tamamdı. Burada çılgın olan yalnız bizim yamyam Meives değildi; örneğin -kurbanının isteği üzerine- Brandes, cinsel organını dişleriyle koparmasını öneriyordu adama. Ne var ki bu iş o kadar da kolay değildi. Sonunda Meiwes başaramayınca, bıçakla kesti. İlginç olan da bu operasyon sırasında adam acı duymak yerine, orgazm oluyormuşçasına ohlayarak sesler çıkarıyordu.
Daha sonra oraya sargıbezlerinden bir tampon koyarak, güzelce sarıp sarmalayıp bantladılar ve hemen vakit geçirmeden mutfağa geçtiler. Ev sahibi Meiwes, tavayı, yağı hazırladı, ocağı yaktı, lavobada kestiği penisi üstünkörü yıkadı, yarı kanlı o sinir parçasını heyecanla tavaya attılar. Yağın inceden inceye çıkardığı cızırtı, onlara bir ölçüde haz verir gibiydi; diğeri de çekmeceleri karıştırarak peçeteleri, çatal bıçakları çıkarıp servisi hazırlanıyordu. Gören de onların kuzu pirzola yiyeceğini sanırdı. Sonuçta dikkatli bir uğraşıdan sonra Meiwes penisi bir hamsi kıvamında kızarttı. İkisi de sakin bir şekilde sofradaki yerlerini aldılar. Mutfak dolabının üzerindeki rodyoda ise 1920’lerin dinlendirici bir caz müziği çalıyordu. Nihayet ikisi de küçük lokmalarla kesip kesip önlerindeki kızartılan organı yemeye başladılar. Ne var ki, yüzlerindeki ifade, yediklerinin tadını pek de beğendiklerini göstermiyordu. Gerek Brandes, gerekse Meiwes, yüzlerini buruşturarak ağızlarına attıkları sinir parçacıklarını çiğnemeye çalışıyorlardı. Titizlikle hazırladıkları bu menüden hiç de memnun olmamışlardı.
Operasyon devam ediyordu.
Meiwes önce kurbanına damardan bir iğne yaptı; zaten hazırlık öncesi, yemekten sonra Brandes de yarım şişe viskiyi içmişti. Bir süre sonra Brandes için küvet hazırlanmıştı. Kesip biçmeye burada başlayacaklardı. Armin Meiwes, her on beş dakikada bir baygın olan Brandes’i kontrol ederken ona Star Trek çizgi romanından parçalar okuduğunu mahkemede de tek tek hakime anlatmıştı.
O gece yatmamışlardı. Meiwes, sabahın erken saatlerinde Brandes’i boynundan, şahdamarından keserek öldürüdü. Onun için bu kadar gösteri yeterdi artık ve kubanın bedenini parçalara ayırdı.
Bundan dolayı tutuklanması sonrasında konu Almanya sınırlarını da aşarak tüm Avrupa basınında, televizyon ve sosyal medyada geniş yankı buldu. Kimi bulvar gazete ve adı sayılır Stern, Burda gibi dergiler ve küçük yerel reklam gazeteleri bile olayı köşelerine taşımışlardı. Örneğin kimi başlıklar şöyleydi: “Uygarlığın Geldiği Son Nokta!” – “Yamyamlar Şehirlere İndi!” – Modern Çağda Modern Yamyamlar.” – “1940’ların Faşist Almanya’sı, Bugünün Yamyamlarına Dönüştü!” vb. Toplum allak bullak olmuştu. Hatta evlerinde yalnız yaşayan yaşlılar korkuya kapılarak gece gündüz yamyamlar gelmesin diye kapı ve pencerelerini kilitlemeye başladılar. Çocuklarını okullara gönderen anne ve babalar bu olay sırasında bir hafta çocuklarını okullara göndermediler ve Milliğ Eğitim Bakanlığı haklı olarak ülke çapında okulları bir hafta tatil etmek zorunda kaldı. Zaten bir süreden beri Almanya’nın kimi şehirlerinde başgösteren, bazı çocuk kaçırma, tecavüz ve öldürüm olayları da bu durumu destekler şekildeydi. Birkaç yıl önce İsviçre’de bir karıkocanın 11 kıçocuğu öldürerek evin bodrumuna gömmeleri ve bunun yakınlarda gezen birinin köpeğinin o kokuyu alması sonrası ortaya çıkarılması ve ardından gelişen bu durum ister istemez herkesi ayağa kaldırmıştı. Bütün Avrupa Ülkeleri Meclislerinde bu konu gündemdış olarak derhal ele alınıp, geçici önlemler alma yoluna gidiliyordu. Bu ülkelerden akın akın basın ve Televizyon, medya kurululları yargılamanın olduğu kente akın ediyorlardı. Bu süre içinde gerek Berlinli Brandes’in ailevi durumu, gerekse Yamyam Miewes’in yedi sülalesi boy boy fotoğraflarla gazete ve televizyonlarda başköşede yerlerini alıyorlardı. Olay ve yargılama sırasında katil Yamyam’ın anlattıkları otobüs, tramvay ve çeşitli kafelerde konuşulur olmuştu. Artık bürolarda, fabrikada bantlarda çalışan işçiler, lokanta ve mutfaktaki tüm personelin konuştuğu tek konu buydu. “Yamyam Meiwes, Berlinli Brandes’i nasıl yedi!” Yaşanan tüyler ürpertici bu olay günlerce gündemden düşmedi.
Cinayet gününün akşamını anlatan Meiwes’in ifadeleri, mahkemede duruşmayı izleyenlerin kanını dondurmaktadır: “Masayı hoş mumlarla dekore ettim.” diyordu adam. En iyi akşam yemeğimi hazırlamıştım çünkü. “Brandes’in kaba etinden bir parça biftek kızarttım. Bifteğe prenses patatesi adını koyduğum patatesler ve küçük lahanalar ekledim. Yemeğimi hazırladıktan sonra yedim. İlk ısırığın tadı çok garipti. Gerçekten tarif edemiyorum; domuz etine benziyordu, ama daha sertti.” diye anlattı. Daha sonra Yamyam Meiwes, Brandes’in kafasını bahçesine gömüyor, bedeninin parçalarını da derin dondurucuda saklamış. Brandes’in bedenini 10 ay içinde öğünlere bölerek tükettir katil. Bay Meiwes, bu kadarla da yetinmez ve kan donduran cinayetin 4 saatini, dakika dakika kameraya da kayıt etmiş ve arşivine koymuştur..
Ne var ki, Armin Meiwes’in işlediği suç uzun süre gizli kalmadı.
Takvimler 2002’yi gösterirken, 42 yaşındaki Armin Meiwes, Avusturyalı genç bir öğrencinin polise ihbarı sonucu aralık ayında yakalandı. Adam öldürme suçundan 30 Ocak 2004 yılında hüküm giydi ve 8 yıl hapse mahkum oldu. Hapiste geçirdiği süre zarfında Meiwes’in vejeteryan olduğu rapor edilmişti. Meiwes bu konuda kendini şöyle savunuyordu: “Evet ben vejeteryanım; ama sadece hayvan etti yememeye yemin etmiştim, insan eti değil.”
Yamyam Armin, olay sonrası mahkemede verdiği ifadede şöyle diyordu: “Bernd, onu yemem için beni adeta kışkırttı. Örneğin penisini ısırarak koparmamı istedi. Ama ben başaramayınca, bıçakla hallettim ve kızartıp birlikte yedik, üstelik hiç de tadı yoktu. Ne var ki, öldürüp, parçalayınca, yaklaşık 30 kilo et çıktı. Birkaç haftada hepsini yedim.”
Armin, bu olay süresince hiçbir şeyi gizlemeyerek, kurbanı Bernd Jürgen Brandes’in evine gelişinden, vücudunun parçalanışını, pirzolasını, haşlamasını hazırlayarak sofraya servis edişine kadar, -kameraya da el sallayarak- videoya almıştı. Kapalı celse olarak görülen kimi oturumlarda hâkim ve savcıların seyrettiği görüntüler, bazı kadın savcıların öğürmesine ve dolayısıyla davadan çekilmelerine, neden olmuştu. Olay salt Almanya’da değil, tüm dünyada, Avrupa’da günün konusu idi..
Fakat, Savcının işi zordu. Çünkü Alman Ceza Hukuku’nda, insan eti yemenin suç teşkil ettiğini belirten bir madde yoktu. Tabi Armin’in avukatı bunu fırsat bilerek, müvekkilinin asla bir cinayet işlemediğini ve sadece ölmek isteyen birinin gönüllü olarak isteğini yerine getirdiğini, bu nedenle de Armin Meiwes’in salıverilmesini talep ediyordu. Şimdilik savcılar ve yargıçlar, -belki de ileride- yenme sırası kendilerine gelir korkusuyla, bay Armin’i serbest bırakmadılar. Olayda, yerel mahkeme, -yüksek bir mahkemede temyiz edilmek hakkı da içinde saklı olarak- A. Meiwes’e sade 8 yıl verdiler… Hesaplarsanız, belki bay Bernd Jürgen Brandes’ten çıkan otuz kiloluk kaba et, Alman yamyam Meiwes’e biraz pahalıya maalolmuş olabilir. Ama yine de o, -isteğini yerine getirdiği için- kendini şanslı hissediyordu.
Almanya bu tür olayların yabancısı sayılmazdı aslında. Örneğin, Hannover kasabı olarak anılan Fritz Haarman 1918 -1924 yılları arasında kasap olarak çalıştığı bölgede 24 kişiyi öldürerek ucuz et almak isteyen müşterilerine satmıştı.
Gelelim Alman hukukuna:
Şu sıralar, Almanya’da hararetli bir şekilde çağdaş insanın gelişmişliği ve Avrupa hukukunun geldiği son aşama tartışılmaktadır.
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz