ZİFİR…
Üzgar diyordu kadın rüzgara
Böyle bir günde gitti gızzım
gözü yaşlı
kızını arıyordu İstanbul isimli şehirde
Şehir de şehirdi ha işi zordu
Bir uçtan bir uca ara babam ara
Ama bilmiyordu garibim
Okuma yazması yoktu kocaman yuregi vardı elinde
Buban perişan diyordu
Gözyaşı yüz yerden akıyor,
Çırpındıkça batan sandalı andırıyor hali
Sensiz gündüzüm gece oldu
Ağaben diyordu
ağaben buban perişan
Gel zifir gözlüm
Gine gel diyordu ben sağken
yavrum nolursun, diye el açıp yukarıya
yalvarıyordu…
binbir ışıklı stüdyoda ..
Ellisinde hiç çıkmadığı köyünden
Istanbul’dan da kızı hatrına çıkmıştı
Garip bakıyordu etrafına
Başına yemesini çekmiş yüz yerden ağlıyordu
Hiç bilmediği yerde hiç bilmediği şehirde
Tek başına…
***
SADE KAHVE
Seni de götüreceğim taşınırken
kalbimde
bu diyardan
kimseler duymadan usulca
Hem gönül salıncağım var yüreğimde yıllardır
seni uyuttuğum
iki gözlü minicik evime hos geldin
diyecegim sevinçle
Giderken bu cofrafyamdan keçi yolunu takip
edeceğiz
Belki uçurtma uçuracağız salacağız ipini arsa
kadar…
Yavaş yürüyeceğiz köyümün çiçeklerine dokunarak
incitmeden
sonra sana
közde kahve pişireceğim odun ateşinde
bakır iki kişilik cezvemde
sade mi seversin, orta mı?
Billur fincanlarım var
sandığımda
çıkartacağım onlari
içinde japon kızı bulunan
Hep sakladım gelirsin diye
İste o gün bu gün olacak
Ikram edeceğim küçük evimde sana
Dönüp dolaşıp aynı yerde buluşacağız belki
Götürme sebebi de bu olsa gerek
Inan bana
Tahta divanlarım da
Gül kokulu kanaviçe yastıklarım
onlarda yatıracağım seni
Sen dinleyecek ben anlatacağım
Mavi ahşap penceremden dışarıyı seyredeceğiz
yağmur cama vururken hayal edeceğiz
Yağmurları güzeldir bizim köyün
Ateşin sıcaklığı ile seyre dalacağız dışarıyı
Bir gündüz vakti aniden gideceğiz buralardan…
Bekle sen yeterki.
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz