Öykü

Ayşe Sevinç Erginsoy ve Güzel Bir Öyküsü

YALNIZLIK HİSSİ

Ne kadar zamandır uyuyorum, bilmiyorum. Soluma dönüp gözlerimi araladığımda pencereye asıldı bakışlarım. Güneş bütün haşmetiyle yüzüme vurmaya başladı. Üstüme çektiğim çarşafla kamaşan gözlerimi güneşin yakıcı darbelerinden kurtardım.

   Tanrıya yalvardım adeta içimden “Uyumalıyım!”. Hafifçe kaldırdım başımı yatağımdan. Dışarıda loş, kasvetli mi kasvetli bir hava vardı…Az sonra odamda karanlığa gömüldüm. Hiçbir şeyi göremiyordum. Elyordamıylabaşucumdaki lambayı yaktım. Tam karşımdaduran aynalı komidinden gözlerimin şişliği, saçlarımın darmadağın duruşu yansıdı yüzüme.Bana hiç benzemiyordu aynadaki kadın. Delirmiş gibiydim. Öylesine zavallı, öylesine çaresiz bir de… Yavaşça kalktım yatağımdan. Ayaklarım benden azade, banyoya sürükleniyordu. Üstümdekileri bir çırpıda çıkarıp yere fırlattım. Ilık suyun vücudumu tatlı tatlı okşaması ferahlatır gibi oldu içimi. Bedenimin tüm kirlerinden arındığını hissettim. Belki de olmasını istediğim şeyi hissediyordum. Sabunu yırtarcasına sürdüğüm bu vücudun bana ait olmadığını düşündüm. Sabun köpürdükçe siyahlaşıyor, siyahlaştıkça tenimdeki kir artıyordu sanki. Az sonra duştan akan suyun da siyahlaştığını fark ettim. 

“Tanrım, her şey simsiyah!” diye hayıflandım.

 Gözlerimi açtığımda dizlerimin üstünde ağlarken buldum kendimi. Ne zamandan beri ağlıyordum, kestiremedim. Ilık suyun her bir damlası birer balyoz gibi iniyordu başımdan aşağı.

Yoksa, yoksa çıkmalı mıydım? “ Çıkmam gerek Tanrım, çıkmam gerek!” diyerek haykırmak geldi içimden.

Sol taraftaki, raftan beyaz havluyu çekip vücuduma sardım. Ne kadar uzadığını o an fark ettiğim saçlarımı sarıp sarmalayıp çıktım duştan. Garip duygular vardı içimde. Korku, endişe tüm vücudumu ele geçirmiş ne yapacağını bilmez halde uzanmışken yatağa “Bil ki çok sürmeyecek gözlerindeki bu huzursuzluk. Vazgeçmemelisin yaşamaktan! “diye sayıklarkenfark ettim kendimi.

Birden aynanın karşısında buldum kendimi. Uzun uzun seyrettim. Üstümdeki havlunun ne kadar eğreti durduğunu gördüm. Hem neyi, kimden gizliyordu bu anlamsız örtü? Vücudumun hangi anlamsız yanlarını örtebilirdi ki bu havlu? Bir çırpıda attım üzerimden. İşte şimdi çırılçıplağım!  Vücudumun kıvrımlarında saklanan ruhumun tüm gizemi aşikar olmuştu. Tepeden tırnağa inceledim bedenimi. Hüzünlü, buğulu bakan, kocaman fakat ağlamaktan küçülmüş kahverengi gözlerimi, mahcup yüzümü,  omuzlarımdan dökülen saçlarımı, boyumun omuzlarımın ağırlığından çökmüşlüğünü.

En önemsediğim bölümde kitabın sayfası kapandı. O sayfayı bulabilmek içinse artık dermanım yok. Neden uyanıyorum sürekli, uymalıyım.

Boynu bükük dağ lalesine benzeyenbaşım, keşke yanan ormandan arda kalan gövdemle baş başa devam edebilseydi yaşamaya. Ah, içimdeki yalnız ölüyor musun yine? Sana “küllerinden yeniden doğan bir gün hediye ediyorum” diye söylemek isterdim. “Nefes al ve yaşa” der gibi baktım ardıma. Hadi kanatlan ve üç dedim içimdeki yalnıza.

Odamın en kuytu köşesinden bakıyorum şimdi. Hangi dağın ardından sinsice gülümsedin bana söyle!

Geçmişin ayak seslerini duyuyorum. Anlıyorum ki insanı en çok geçmiş yaralıyor. Ve kapanmıyor. Bu günüme yara bere içinde geliyorum. Geleceğin şüphesiyle bu günümü de seninle geçiriyorum. Kalıplaşmış varsıllık anlayışı bana göre değil. Yadırgıyorum. Reddediyorum yarının olma ihtimalini de.  Duvarlardan gelen yankılı sesin kulağımdan hiç gitmiyor. Mum alevi titrekliğinde bir şeyler anlatmaya çalışan sesimle eşlik etmek sana. Ne büyük acı!! 

Çarşafın altından çıkarmamalıyım başımı. Pencereyi açıp gökyüzüne bakmamalıyım. Görme ihtimalimin olduğu yıldızlardan korkuyorum. Onları görmeyi hak etmiyorum. Ve yalnızlığımın üstüme yapışmış halinden kurtulmak çok ürkütüyor beni. Nereye gidebilirim ya da gidebilir miyim bilmiyorum.

Trenin boş vagonuna denk gelip, tek başına yaptığın uzun bir yolculuktur zaman. Ve zamanın içinde tek güven verici, sığınılacak en sadık hizmetçidir yalnızlık. Buna karar vermek için kaç kuyudan parmaklarımı dizlerimi acıta acıta çıktım bilemezsin.

Nereden bilebilirdim ki bir şeyler içip eve dönerken takip edildiğimi. Ve yıllardır bana özgürlük sunan tek başınalığımın sona ereceğini. Eve girmek için kapıdan adım attığımda arkamdan içeriye iten kapkara adamın korkunç olayı bana yaşatacaklarını….

Sonrası sessiz atılan çığlıklar, halı üstünde ruhumun kıvrandığı bir acı ve kabukları, dalları olmayan bir ağaca dönüşmem.

Gözlerimi açtığımda güneşi hiç bu kadar karanlık görmemiştim..

..

BU YAZILARDA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

1 Yorum

  • CEVAPLA
    Ayşe Baran Eren
    1 Ağustos 2022 at 18:28

    Tebrik ediyorum. Çok güzel bir anlatım. Kaleminiz daim olsun.🌺

Cevap Yazın