AKDENİZ, ŞİİRİN TANRIÇASI
Akdeniz ve Akdenizlilik, coğrafi bir terim olarak somut bir kavram. Peki sanatta,öznel olarak da şiir gibi soyut bir düzlemde böyle bir kavramdan söz edilebilir mi? Konu, bu özgün coğrafyada, tarihsel süreç boyunca üretilmiş şiirin, kendi içindeki değme, zaman zaman da bitişme noktaları içeren belli karakteristikleri, özgün tını, aroma, renk vb. gibi öznellikleri içeren ortak ruhu saptamaya gelince, somut diyebileceğimiz bazı göstergelerle karşılaşmamız kaçınılmaz.
Uygarlıklar ve kültürler, tarihin eleğinden süzülürken, birbirleriyle karışır süreğen bir devinimle birbirlerini etkileyerek, üreterek rafineleşirler. Akdeniz havzasındaki ılıman iklimin yaratıcı gücünü ve bu çevrede yer alan ülke ve uygarlıklar arasında, ilk çağdan bu yana var olan iletişim ve ilişkilerin yoğunluğu göz önüne alınırsa, bu etkileşimin boyutları daha bir belirginleşir. Bu yoğunluk, Akdenizlilik denilen kavramı , her alana yayılan yaşam ve üretim biçim ve biçemini de yaratmıştır.
Bu havza tarih boyunca yaratıcı aklın ve el hünerinin yurdu olmuştur. Akdeniz,kendine özgü bir yaşam felsefesini, sanatın ve yaratıcılığın dinamiklerini üretmiş, bu malzemeleri yoğurarak şiirin doğal mekanını kurmuş bir coğrafyadır.
Bu coğrafyada, ilk çağlardan bu yana, uygarlığın organik biçimlerinin, doğanın kendi geometrisiyle örtüşen gizemli özdeşliği, insanın varoluş serüvenindeki kilometre taşlarına damgasını vurmuştur.
Günümüzden 12 bin yıl önce, düşünerek, tasarlayarak üretmeye başlayan İlk insanın yurdu olan Anadolu; ilk mimari yapının kurulduğu, buğdayın ilk kez evcilleştirildiği, tarımın ilk kez uygulandığı (Neolitik döneme geçiş), ilk dokumanın gerçekleştirildiği, yazının ilk kez icat edildiği ve ilk yazılı kaynakların ve ilk yazılı kanunların üretildiği, ilk dinsel metinlerin kayda geçirildiği, ilk ilahilerin söylendiği, felsefenin ilk kez İnsan yaşamına girdiği, ilk destanların yaratıldığı ve daha nice ilkleri doğuran, dişi toprak. Akdenizin doğusundan batısına açılan kavimler kapısı.
Binlerce yıl insan bilincinde hüküm süren “Ana Tanrıça Kybele’nin doğum yeri olan bu toprak, dünyanın kayda geçmiş ilk şair ve yazarı olan bir kadının, Sümerli bir ay rahibesi olan Enheduanna’nın da anası. Günümüze ulaşan düzyazı metinlerin yanı sıra 43 olağanüstü şiirin yaratıcısı Enheduanna; “
söyle aydaki o şarkıcı yankıya/
tekrarlasın benim şarkımı sana”
gibi muhteşem dizelerin de yazarı lirik bir şair.
Arkeolojik buluntulardan başlayarak kaynaklar bize, bu bölgede kadının ve erkeğin çağlar boyunca yaşamı eşitliğe dayanan iş bölümü çerçevesinde ürettiklerini gösteriyor. Mezapotamya’da kurulmuş Site Devletlerinin pek çoğunu kadınların yönettiği bilinen bir olgu. Eski Mısır’da Kutsal tapınaklarda fahişelik yapan rahibelerin pek çoğunun şiirler yazdığı ve toplumsal yönlendirici rollere sahip oldukları bir gerçek.
Yine dünyanın en önemli lirik şairlerinden olan Lesboslu Sapho da bir Akdenizli.
M.Ö 7. Yüzyılda yazılmış;
memelerimden hâlâ süt geliyor olsaydı
ve bir bebek taşıyabilseydi karnım
çılgın gibi koşardım bu zifaf odasına
dizelerinin de şairi olan Sapho, erkek egemen estetik anlayışın ve yaratısının karşısına kadının estetik anlayışını koyan ve sesini bugüne değin ayni güçle taşıyan Akdenizli kadın.
Akdeniz toprağının yüreğinden fışkıran bu dişil estetiğin gücünün ve sarsılmazlığının nedeni Akdeniz’in dişil karakteri olamaz mı?
İşte eski Mısır’da kadınların yarattığı Anonim Şarkılar’dan iki dize;
Mutluluk bir kanaldır senin kazdığın
serinliğine kuzey rüzgârlarının.
Bir anlamda da insan düşüncesinin geçmişe ve geleceğe doğru neredeyse sonsuza değin kanat açabildiği göksel bir alan Akdeniz. Fantastik öğelerin şiiri besleyen bir alan olduğu da göz önüne alındığında, Akdenizin şair olduğunu söylemek güç değil. Dinsel metinlerin, tarım öğütlerinin bile manzum biçimde yazıldığı düşünülürse, bu saptama da yersiz olmasa gerek.
Öyleyse sürdürelim. Akdenizin dişil kimliğinin yanı sıra şair kimliği de
heyecan verici. Kadının, aşkın, şarabın, zeytinin, atlas yelkenli gemilerin, tiyatronun ve şiirin ülkesinde, kadınların ürettiği kimi şiirlerde kısacık bir yolculuk yapalım şimdi.
Evet, M.Ö 3.Yüzyıl. Antik Yunan’dan başka bir şair, Korinna;
Uyuyacak mısın artık sonsuzcasına,
Korinna?
Biraz zamanın vardı
Sen onu harcamadan önce boşu boşuna.
Modern İbranice’nin bir kadın şairi, Leah Goldberg;
Hayatım kazındı şiirlerime
ağacın yaşını gösteren halkalar gibi,
alnımı kırıştıran yıllarım gibi.
Ve Latin Şiirinin M.Ö 1. Yüzyılından yine bir kadın, Sulpicia;
En sonunda aşk geldi. Daha da fazla utanacaktım
örtülerin altına gizleseydim onu çıplak bırakıp
Hoşnudum günahkar biri olmaktan ve nefret etmişimdir hep
dedikodu olmasın diye maskeyle dolaşmaktan.
Mekan Ortadoğu. Önemli bir Arap şairi olan Rabia Hatun 8. Yüzyılda Tanrısına
şöyle yakarıyor;
Ya Rab, yıldızlar parlıyor ve gözleri kapalı insanların
Sultanlar örtmüş kapılarını
Ve her sevdalı kendi aşkıyla yalnız.
Bense, burada yalnızım senin yanında.
Sözel kültür geleneğinin sürdürücüleri, çok büyük bir olasılıkla da yaratıcıları olan kadınlar yüklendikleri kimi toplumsal işlevleri yerine getirirken şarkılar ve şiirler üretmişler. Belki bir tür haberleşme. Tanrıyla, toplumla, insanın kendisiyle. Ama çoğu kez bu şarkı ve şiirlerin yaratıcısı ya da yaratıcıları olan kadınların adı bilinemiyor. Söylem biçimlerinden ve şiirin içeriğinden çıkarsamalar yapılarak bu yargıya varılıyor. Amerika’da yayımlanan (1980) Dünya Kadın Şairler Antolojisinin (Women Poets) derleyicilerinden Willis ve Aliki Barnston’un ileri sürdüğü savlardan biri de, Tevrat’ta yer alan “Neşideler Neşidesi’nin yazarının da bir kadın olduğu.
Akdeniz havzası kadınların bu tarz şiirleri anlamında da inanılmaz zenginlikler taşıyor.
Türkiye’de halk arasında söylenen maniler, bu olguya bir örnek.
Kırmızı gül desteyim
Ben yarime hastayım
Çileli bülbül gibi
Kilitli kafesteyim
Şu dağlarda kar idim
Gün vurdukça eridim
Evvel bahar yarimin
Sevdiceği ben idim
Arap şiirinde önemli bir yeri olan Mersiye formunun yaratıcısı ağlayıcı kadınlar. Bu kadınlardan biri olan Hansa nasıl da lirik bir şair.
Şu dizeler onun;
Ağlayan gözlerim uyandırdı beni
Gece kıvranıyordu acı içinde.
Bu dizeler de Fas’taki kadınların şarkılarından;
Suların başında dönüp duran bir girdap gibi tutkum,
kaynayan nehirlerde değirmen taşını uzaklara savuran,
Aşkın sultanı otağ kurdu gönlüme, buyur ettim hoşlukla
ve onunla bölüştüm esrik geceleri, incitti beni ama,
hoşnut olmamı emretti bütün çılgın davranışlarından, tanrım
neler gelecek başıma bu tutkuyla? Aşk bir şaka olmasın sakın?
Ve Kuzey Afrika kadınlarının Anonim Şarkılarından;
Hamuru yoğurayım boyalı çanakta
Dostumun evini kireçle sıvayayım.
Ah benim civan yarim.
Gümüşten süslerimi takayım
İpek entariler satın alayım.
Muskalarla donatayım kendimi,
Canım ne isterse onu yapayım
Rastık kutusu avuçlarımda,
Ah benim fidan yarim!
Şu dizeler de 12.yy Fransa’sının anonim kadın şarkılarından;
Yapayalnız yürüyorum yeşil ormana doğru
Kimsem yok ki gelebilsin benimle
Bin yıldan beri söylenegelen İspanyol Baladlarından;
Sevişeceğim
seninle,
bir koşulla, öyle sıkı sarılacaksın ki bana
küpelerim
değecek bileklerimdeki
bileziklere.
İtalya’dan çağdaş bir şair, Ruth Domino;
Her gece uçtu serçem
Her gece
Göğsümden kopararak
Uykunun dört boncuğunu
Lübnan’da doğan ve Fransa’da yaşayan bir başka çağdaş Akdenizli şair, Venüs Khouri Ghata’nın şu dizeler de;
Sonbahar tutuşturdu renkleri Çevik kanatların gürültüsünde
Kışlardan konuştuk bekleyenler levhasına kazınmış
Göçmen kuşların , panjurlar gibi açılıp kapanan kanatlarından
Sonra ağır ağır yükselişlerinden haykırarak dünyaya
Fantastik bir bakışı da içeren bu kimlik saptaması, eski çağlardan günümüze değin şiirin beşiği sayılan Akdeniz bölgesinde şiirin salt kadın egemenliğinde olduğunu varsaymıyor elbette. Yunan ve roma mitolojik dinlerinin, Arap, İbrani, Kıpti, Yahudi mit ve inançlarının mekan ve hayatiyet bulduğu, bilimin, sanatın, felsefe ve düşünce etkinliklerinin birbiriyle kesiştiği, buluştuğu, birbirini etkileyip oluşturduğu, kısaca, insani üretimin doruğa çıktığı, süreç olarak da oldukça karmaşık tarihlerin iç içe geçtiği ve anlaşılması güç her türlü fantastik üretime açık böyle bir coğrafyada doğan ve yaşayan bir şair ve bir kadın olmaktan duyduğum kıvanç, beni böyle bir saptamayla buluşturuyor ister istemez.
Evet, Akdeniz. Güneşin esrik kızı. Yeryüzü uygarlığının bitek toprağı. Sözün lirik cenneti. Şiirin Tanrıçası. Doğurgan dişisi şiir ülkesinin.
Akdeniz. Emeğin ve aklın dünü, bugünü. Kanatlı atlarla çıkılan yolculukların,
yarısı aydınlık yarısı alacakaranlık ülkelerin güzel yurdu.
Suyun ve göğün turkuvaz mavisi. Işıltın hiç eksilmesin yüreklerimizden.
Şiirleri Türkçeleştiren; Ayten Mutlu
Not; Bu metin Akdenizli Ozanlar Şenliğinde sunulan bildirinin kısaltılmış halidir.
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz