Ömrünü Bilime / Kadınların Özgür Birey Kişiliğine Adayan Ata’nın Kızı: Prof. Dr. Afet İnan
Atatürk Afet’e “Türk çocuğu ecdadınıtanıdıkça dahabüyük
işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” diyordu.
Türkiye’nin ilk kadın tarih profesörü,Atatürk’ün manevi kızıProf. Dr. Afet İnan aslında Kurtuluş Savaşı çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının mesleği gereği çocukluğu yollarda geçti. Anadolu insanının saltinsanlığını değil, Anadolu’nun tarihi ve kültürel zenginliklerini de bu yolculuklar sayesinde tanıdı. Gözünün önünde yok olan hayatlar ve bu hayatların arkasında ağzı mühürlenerek kaderine terk edilen tarih, onun ilgi ve sevgisini boşuna beklemiyordu. Her tarih kalıntısı o devrinintanığıydı. O da hemülkesinin tarihi mirasını dünyaya tanıtacak hem de kadınları siyasi ve insani özgürlüğüne kavuşmaları için mücadele edecekti.
Selanik’in kasabalarından biri olan Doyran, Afet’in hayat öyküsünün başladığı kasabadır. Doyran Müderrisi Emrullah Efendi’nin kızı Ayşe; anne ve babasını kaybettiği yetmiyormuş gibi evlendikten üç yıl sonra eşini de kaybetmişti. Bu evlilikten Afet’in annesi Şehzane Hanım dünyaya gelmişti. O da Afet’i dünyaya getirecekti zamanı geldiğinde.
Ayşe’nin ikinci eşi İstanbullu noterHüsamettin Efendi’ydi. Mutlu bir çocukluk geçiren Şehzane, güzel bir genç kızdır okula başladığında. Önce Rum okulunda sonra da Sıbyan Mektebi’nde okur. Ailesinin tavsiyesi üzerine Şehzane, Kesendire’ye yeni atanan yakışıklı memurİsmail Hakkı Bey ile evlenir. Bu evlilikten Afet ve erkek kardeşi dünyaya gelir. Kayıplar yazgısı olan Ayşe Hanım, kızını da ince hastalıktan genç yaşta kaybeder ve Afet ve kardeşi yetim kalır.
İsmail Hakkı Bey’in mektepte okurken Namık Kemal’in şiirleri yüzünden başı girer. Makedonya’da güçlenen hürriyet rüzgârlarına kendini kaptırmış, gizli gizli cemiyet toplantılarına katılıyordur. Yolculuk eksenli hayatında Afet, eğitimini Bursa’da yatılı okulda tamamlayarak öğretmen olma hakkını kazanır. İsmail Hakkı Bey’in Vodina’dan başlayan mesleği gereği tayinlerin son durağı İzmir’dir.
Gazi, Kurtuluş Savaşı sonrası kendisini Anadolu’nun yaralarını sarmaya adamıştır. İzmir de düşman işgalinden yeni kurtulan çiçeği burnunda bir kenttir. İzmir’in eğitim düzeyiyle yakından ilgilenen Gazi, Afet’in öğretmen olduğu Reddi İlhak Okulu’nu ziyaret eder.Gazi’ye ailesinin Selanikli olduğunu söyleyen Afet’in hayatının seyri bir anda değişir. İzmir kent olarak hem Gazi’nin hem de Afet’in hayatında çok önemli değişikliklere vesile olur. Belki de bu yakınlık hayatları boyunca onları baba kız yapmaktan öte dost ve fikir yoldaşlığına sürükler. Afet, yaşadığı sürece onun devrimlerinin birer neferi olarak canla başla çalışacak ve Gazi’nin masasında sabahlayarak bilge inşaların bilgelikleriyle beyninin açlığını doyuracaktı.Bir paşadan daha çok ilim ve irfan deryası olan manevi babasından eylem insanı olmasını öğrenecekti. Ona inanan ve onu her koşulda yüreklendiren babasını utandırmamak için babasının ona verdiği tüm sorumlulukları eksiksiz yerine getirmek için canla başla çalışacaktı.
Gazi, ertesi gün Afet’in ailesiyle görüşür. Anneannesinin dayısının hayatını kurtardığını öğren Gazi, çok duygulanmıştır. Afet’i manevi evladı olarak Çankaya Köşkü’ne yanına alır,Fransızca öğrenmesi için İsviçre’nin Lozan şehrine gönderir. Eğitimini tamamlayıp Türkiye’ye döndüğünde İnan, İstanbulNotre de Sion Lisesi’ni yatılı olarak okur. Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde tarih ve yurt bilgisi öğretmeni olmaya hak kazanmıştır artık.
Mustafa Kemalde, yıllardır Osmanlı tarafından ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlara karşı vicdani görevini yerine getirmek istemektedir.. Bu sadece zamana havale edilmiş bir meseledir. Gazi, Konya’da kadınlara hitaben şu konuşmayı yapar: “Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyebileceğimiz bir yol vardır: Büyük Türk kadınını ilmi, ahlaki, içtimai, iktisadi, hayatta erkeğinarkadaşı, muavin ve destekleyicisiyapmak yoludur” demiştir. (s. 69)
Türk kadınının; seçme seçilme, resmi nikâh, boşanma, tek eşlilik, mimar, doktor, mühendis… olma hakkı yoktu. Kadının adı bile yoktu. Afet de kadınlara yapılan haksızlıkları içine sindiremiyor; bir kadın olarak onur kırıcı buluyordu. O; bir Cumhuriyet kızı olarak kadınların haklarına kavuşması için mücadele etmesi gerektiğine karar verdi. Gazi, 4 Nisan 1926’da “Medeni Kanun”un yürürlüğe girmesini sağladı. Bu kanunla kadınlarınerkeklerle eşit vatandaş oldukları kabul edilmişti.Tek eşlilik, evlenme yaşı, boşanma hakkı, resmi nikâhzorunluluğu… Sıra kadınların siyasi haklarındaydı. Gazi, Afet’i buna hazırlıyordu. “Türk Ocağı” halkı bu konuda bilinçlendirmek üzere kurulmuştu. Afet’in kadın sıfatıyla bu ocakta konferans vermesi kadın haklarında birçok pozitif devrimin yapılacağını müjdeliyordu.
3 Nisan 1930’da, kadınlara belediye seçimlerinde oy kullanma hakkı veren “Belediye Kanunu”kabul edildi. Bu tarihi adımı Türk Kadınlar Birliği 11 Nisan 1930’da Sultanahmet Meydanı’nda bir miting düzenleyerek kutladı.26 Ekim 1933’te çıkarılan Köy Kanunu ile kadınların muhtar ve ihtiyar meclisi üyesi olarak seçme ve seçilme haklarını elde etmesini kutladılar.
Türk Kadını’na milletvekili olma hakkı 11 Aralık 1934 tarihinde Seçim Kanunu’na yansıtıldı. Şubat 1935’te yapılan seçimde 17 kadınmilletvekili seçildi. Tüm bu gelişmelerin arkasında Afet’in emeği ve çabası yadsınamazdı. Türkkadınlarının Mustafa Kemal Atatürk gibi bir cumhurbaşkanları vardı, bir de onlara haklarının verilmesi için yüreğini ortaya koyan Afet İnan’ları.
Afet, birbiri ardı sıraçalışmalarını sürdürüyordu. Türkiye’de tarih bilinci oluşturulmakla kalmıyor, bu bilincin bilim olarak okullarda okutulması sağlanıyordu. Türk Tarih Kurumu kurulmuştu. Heyetin tek kadın üyesi de oydu. Fakülte öğrenimini Prof. Eugéne Pittard’ın görev yaptığı Cenevre Üniversitesi’ndetamamlamıştı. 1937’dede Gazi’ninemriyle ülke çapında bir antropolojik anket düzenledi.Anadolu’nun on ayrı bölgesinde bu çalışmada 64.000 kişi üzerinde ölçümler yapıldı ve on bölgede çalışılarak on ekip için 10 takım ölçü aleti getirildi. Çalışmanın “ Kafatasçılık” olduğu yönünde algı oluşturdular bazı gerici güçler. Zahmet edip biraz araştırmış olsaydılar cahiller, anketin gerçekleştiği o yıllarda tüm dünyada antropolojik ölçümlerin aynı standart yöntemle yapıldığını algılayacaklardı. Afet’in yaptığıçalışma da“Türklerin brakisefal, yani ırkı Nazilerin değil, karşıtlarının saygı duyduğu kafatipine sahip olduğu sonucunu verdi.”(s. 104)
Atatürk, bu çalışmayla Türklerinde Avrupalılar gibi “uygar” bir “ırk”tan geldiğini dünyaya haykırmak istiyordu. Amacına ulaştığı anketin sonucunu değerlendiren Prof. Dr. Pittard’ın şu sözlerinden anlaşılıyor: “Dünyada etrafındakisiyasi sorunlara rağmen, Mustafa Kemal benzeri, bilime bu denli tutkuylayaklaşan başka devletadamı var mıdır?” Pittard bu sözleri Afet İnan’a söylemişti. (s. 104)
Atatürk hasta yatağında bir gece rüya görür. Rüyasında yaveri Salih Bozok’la Selanik’te bir kuyuya düştüklerini görmüştür. Sabah bunu Afet’e anlatır. “Demek ölüm böyle olacak… Salih’ e söyle o kurtuldu.” ( s. 115)
Afet, Gazi’yi kaybettikten sonra jinekolog Dr.Rıfat Bey ile evlenir. İki çocuğu olur. Hayatını bilime ve üretime adamaya devam eder. Onun bilime olan sorumluluğu herkesinkinden farklıdır. O, manevi babasına söz vermiştir. Kurduğu Cumhuriyet’i bir adım daha ileriye götürmek için elinden geleni ardına koymayacaktır. Öğrenci yetiştirmekle yetinmez, kitaplar ve makaleler de yazar. İlimin/ irfanın ve dostluğun cinsiyetinin olmadığını birlikte altına attıkları çalışmalarla zaten ortaya koydular Gazi Mustafa Kemal ile birlikte.
İnan, baştaUNESCO olmak üzere birçok yurtiçi ve yurtdışı derneklerde saygın görevler yaptı. 77 yıl yaşadı, kitaplar ve makaleler dahil 90’ a yakın eserin altına imza attı.
Türkiye’nin ilk kadın tarih profesörü Afet İnan’ın hayatını bir başka mercek altında incelemek ve Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilim/ irfan/ siyasi ve insanlık dehasına tanıklık etmek isteyen okuyucuların ellerinden bırakamayacağı bir kaynak yapıttır Özlem Özdemir’in Afet Atatürk’ünManevi Kızı, Prof. Dr. Afet İnan’ın Yaşam Öyküsü.
Özlem Özdemir. Afet. Atatürk’ün Manevi Kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Yaşamı. Kırmızı Kedi Yayınları. S. 156.
Bedriye Korkankorkmaz
***
Bedriye Korkankorkmaz ve Güzel bir Şiiri
suya gömsünler
bir çulun üstünde uzanmışım
bir turna gökte semah dönüyor
On İki İmam ona eşlik ediyor
göğün limanına nur taşıyor cennet
göz yaşımın tasından
su içiyorum
karışıyorum
ahvali şehrime
kayboluyorum görünmezliğimde
sağa dönsem kendim
sola dönsem kendim
çıra gibi yandı bedenim
bir ah işitmedim acımda
öl deseler ölürüm
yaşa deseler yaşarım
özü söze dönüştürürüm
denizin altındadır kulübem
bilirim ama söylemem
söyleyeceklerim kıyamettir
bilsem gün bedenimde batacak
geceyi günle mayalarım
bakır bir tastım kalaylandım
bakiresiyim maviliklerin
elden ele dolaştı verdiklerim
ah ile dolaşmadım içinizde
ey erenler
yıllar sırtımda paralandı
yoksulluğa alışığım
bir zeytin ile doyarım
mezun olduğum okullar
diploma vermez
birinci sınıftan
ikinci sınıfa geçilmez
sabır taşı çatlar
değirmen misali
un öğütürüm
sabrımın değirmeninde
neyimle övünürüm kendimde
ellerim titrer, aklım gider başımdan
çalan ben, oynayan ben
nankörler çalar kapımı
güneşin cemalinden
göze gelirim
göz önünde olmamak için
ezelden beri kaçınırım
davulun kalbini kıran tokmağıdır
tokmaktır davulla şenlik sesi veren
sözdür insanın başını
eğdiren de dik tutan da
yolum uzun, bedenim yorgun
mola vermedim hayatımda
ateşler içinde sayıkladım yatağımda
tahta yatağıma ihanet etmedim
gel bir peteğin içini
mesken tut dediler
gözüm yüzüm şiş içinde
bala ihanet etmedim, tadına bakarak
gözler, yüzler yalan dolu
ben badana ustası değilim ki
saflıkla
masumiyeti pazarlayayım
bire bin katarak söylemem
görmediklerimle, duymadıklarımı
kendimden almak isterim nefes
bedenim dergah değil, ruhum susuz
karınca adımlarıyla yürüsen de
yetiş yolda kendine yoldaş ol
bak kuşa- kurtta
baykuştan bülbülle dönüş
yoğurduğun hamur
mayasız kabarmaz
mayana tuz at
denizinde su üstünde uzanasın
ahir zamana bel bağlama
bak bir zamanlar bebektin
şu mezarda yatanlar
onlar da senin gibi canlıydı
kilim doku desen desen
kırma gönlünü yılanın bile
aynaya her baktığında
kusurunun ayağını öp
kusurundan himmet almayan
hangi dergahta derviş olur
düş yollara Yunus gibi
dön yan, yürü yan, yangınınla konuş
uçakla bucakla uğraşma
kendi dükkanını pazarda açma
bakırı altın diye satma
bilirim
acılara yanarsın
öyle acıların kurşunu
var ki yürekte taşınmaz
ölümün tenle yolculuğu
ruhun nefesle yolculuğuyla başlar
bedenin dili tutulur, diz çöker
ruhun dili çözülür ummanlara karışır
bir yol bul kendine patika olsun
bir eş bul merhametin olsun
göz ol yedi katı gör
suya gömsünler seni
su götürsün seni, diyardan diyara
Bedriye Korkankorkmaz
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz