Nasıl Yazar Olunmaz?
Aslında ben, bu konuda çok iddialı şeyler yazmak, söylemek istemiyorum. Ancak yazma eyleminde bulunan tüm arkadaşlarımı ayırdetmeksizin önemsediğim için, onlara -önce kendimin- benimsediği bazı doğruların altını çizerek, iletmek istiyorum, hepsi bu.
Sizler, “Söz uçar, yazı kalır.” Gerçeğini benimseyen arkadaşlarım; bir kere şu noktada kafanız açık olmalı. Eğer yazdıklarınızı başkalarıyla paylaşmak adına kitap çıkarmak gibi bir niyetiniz varsa, ister istemez bu işe daha ciddi ve de sorumlulukla sarılmak durumundasınız. Çünkü bir yayınevinde kitap çıkarmak demek, profesyönelliğe soyunmak demektir aynı zamanda. “Hayır, ben bir kitap çıkarıp, çevremdekilere dağıtmak için yazıyorum,” diyorsanız, o da bir seçenektir kuşkusuz. O zaman bu yazıyı okumanıza gerek yok. Ben daha çok edebiyata gönül vermiş ve bilinçli olarak bu yola baş koymuş yazın sevdalılarına seslenmek istiyorum. Çünkü şu yakın süreçte, tanıdığım bazı arkadaşlarımın yazdıkları gerçekten benim başımı döndürüyor. Öyle güzel ifade biçimleri, betimlemeleri var ki anlatamam. Kısa yazılar için de olsa, kurguları, gözlemleri, öyle sağlam ki, inanın şapka çıkarasım geliyor. Gerek deneme, şiir, öykü, gerekse roman çalışmaları olsun, çok çok iyi durumda olanlar var. En kötüsü de nedir biliyor musunuz? Bunu, onların kendilerinin farkedememiş olması. Bazıları işi gerçek anlamda önemseyerek aşama aşama yol alırken, bazıları, -belki de günün karmaşası içinde- boşveriyorlar. Oysa bu söylediklerimde –hakikaten yazarak ortaya koydukları ile o yeteneklerini bir şekilde açığa vuruyorlar. Ben bu arkadaşlarımı üç beş kitap çıkarmış birçok yazardan daha iyi buluyorum. İşte tam da bu yazın sevdalılarına elimden geldiğince yardımcı olabilmek dileğim.
İnancım o ki, bahsi geçen bu isimlerden bir çoğu ileride çok rahat, o burunlarından kıl aldırmayan “çok ünlülerden” daha ileri bir konuma geleceklerdir ve sizler de bunları okuyacaksınız.
Ben kendi deneyimlerimden çıkarak şunları söyleyebilirim ki, yazında başarı olayı, öyle her zaman eğitimle falan olmuyor. Ben diploması olmayan öyle güzel konuşmacılar, küçük bir bölgeye sıkışmasına karşın, yazdığı denemelerle öyle geniş perspektifleri işleyen, şiirler, öyküler yazanları gördüm ki, benim diyenlere taş çıkartır. Buna göre bireyin öncelik olarak hedefini belirliyip, yetersizliklerini bilince çıkarmasıdır. Ondan sonrası kolay. Yani, Sokrates’in o meşhur sözüyle diyecek olursak,: kişinin neyi ne kadar bildiğinin bilinmesidir. Bunu tesbit ettiğinizde, o eksikleri tamamlamak artık sizin çabanıza kalmıştır. Okumak tabi ki çok önemlidir. Ancak, neleri okuyacağınız, araştıracağınız da önemlidir. Yerel edebiyat kadar, çağdaş dünya edebiyatı, onun da ötesine geçerek Arkaik şiirin, yazının peşine düşmek zorundasınız. Eğer kimi tarihsel olaylarda, öykü, deneme ve romanda geriye bir şeyler bırakmak istiyorsanız, mutlaka donanımınız tam olmalıdır. Bunları da hiçbir zaman size üniversitelerde öğretmezler. Orada öğreneceğiniz salt metodoloji olabilir. O nedenle, bir yazın insanının yapacağı tek şey çağdaş bilimin her alanında, -erişebildiği kadar -çıtayı da yüksek tutarak- okuması, araştırması gerekiyor. Örneğin şiir, öyle esinle falan olmuyor. Belki kimi duygu patlamalarıyla üç beş şiir yazabilir ve belki bir kitap da çıkarabilirsiniz; ama beyninizdeki kütüphanenizi dolduramazsanız, bir gün o esin dediğiniz şey de gelmez olur… Anlaşılan her şeyi siz, kendiniz yapacaksınız.
Bakın, Fransız yazar Remy De Gourmont, ‘Düşünce Oluşumu’ isimli kitabında bu konuda ne diyor: “Acaba yazmak (yazarlık) öğretilemez mi? Burada üzerinde durulan bir sanatın unsurlarıdır. Akademilerde ressamlara öğretilen cinsten şeylerdir. Bu ise öğretilebilir, renksiz basma resimler gibi, doğru ama dümdüz yazmak öğretilebilir. Düpedüz kötü yazmak öğretilebilir. Çok iyi bir şekilde yazmak öğretilebilir ve bu kötü yazmanın bir başka türlüsüdür. Böyle çok mükemmel yazılmış kitaplar ne kadar iç sıkıcıdırlar, başka değerleri de yoktur.” (Remy De Gourmont, ‘Düşünce Oluşumu’ Sa.11. Mavi Çatı Yayınları/2016 İstanbul)
(Burada, Remy De Gourmont’un söylemek istediği yazıdaki ruhtur, her bireye, yazara göre aktardığı, duygusal yaklaşım, toplumsal ve kültürel bilinç, her yazana göre değişen adalet ve vicdan duygusyla şiire, öykü’ye, roman ve denemelerimize yansıttığımız bize öz yaklaşımımızdır. İşte bu öğretilemez. O ancak yazanın kendi özel çabası ile o güne kadar bildiklerinin üzerine koyduğu, yani okuyup araştırdıklarıyla ölçülebilir. Bir yazarı yazar yapan da asıl bunlardır. Çok satan kitaplar, ya da çok satan popüler yazarlar hiçbir zaman en iyi yazanlar olmamıştır. Bilinmelidir ki, çabasıyla yetersizliklerini ortaya çıkarıp onları giderenler en iyi ürün verenler olacaktır.
Bizde çok bilinen bir şey vardır. Örneğin, şiir gençlikte yazılır, aşık olunca yani; askerde yazılır, bir de hapse düşüldüğünde derler. Bu koşullar, süreç, değiştiğinde şairlik de, yazarlık da biter. Ancak ondan sonra ısrarla sürdürenlerin yazar olma, şiir öykü, deneme vs. yazma olasılığı artar. Bir de haftasonları yazarlığı vardır, haftasonları zaman bulursa yazar. Bir başka örnek de şöyledir. “Bakın bir emekli olayım, ne şiirler, ne romanlar yazacağım!” diyenler. Bu sonuncular için artık tren çoktan kaçmıştır. Siz o güne kadar yazmadıysanız, şiirle, edebiyatla hiç iç içe olmamışsanız, o kulaktan duyma bilgilerinizle bir şey yazamazsınız. mKaç üniversite bitirirseniz bitirin, kaç diplomanız olursa olsun, nafile. İşte bunlardan asla yazar olmaz.
Önce edebiyata gönül vereceksiniz, ardından Tarık Dursun K.’nın dediği gibi çok iyi bir okuyucu olacaksınız, o zaman yazarsınız. Siz artık bir edebiyat gönüllüsüsünüzdür; bir de ürettiklerinizde ince eleyip sık dokuyorsanır, -yazdıklarınızı kolay beğenmiyorsanız- hiç korkmayın, sizden iyi bir yazar çıkar.
Ben, süreç içinde kendi zorluklarımı yatsımadan karşıma çıkan böylesi ışıltılı arkadaşlarıma ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar her fırsatta ulaşmaya çalışıyorum. Ve bunu yıllardır yapıyorum. Onların yazdıkları her şiir, her tümce beni müthiş heyecanlandırıyor. Onların da benim gibi Amerika’yı yeniden keşfetmemeleri için elimdeki tüm kaynakları, kütüphanemi onlara açıyorum. Kendi okuyup yararlandığım birçok klasiği, -benim adıma imzalanmış olsun olması- derhal onlara gönderiyor, onların da yararlanmasını istiyorum. Çünkü, yaşamın her alanında olduğu gibi, yazın alanında şansa çok inanıyorum. Ödül olayına hiç güvenmediğim, bir sürü dolapların döndüğünü bildiğim halde, yine de şanslarını denemelerini öneriyorum. Öte yandan dergiler de, yazan arkadaşlar için iyi bir seçenek; oralara da mutlaka şiir, öykü, deneme olsun mutlaka buralara gönderilmelidirler. Buralarda yayınlanan yazılar onların sınavıdır çünkü. Neyi ne kadar başarabildiğini görüyorsunuz orada. Yazılanlar sizden çıkıp özlemini çektiğiniz bir başkasının beğenisine, okuyucuya uşalıyor. Zaten üç yıldır yayınlamaya çalıştığım ÇAĞDAŞ EDEBİYAT sitesini de bu tür yazılara yer vermek, onların yazdıklarının duyarlı edebiyatseverlere ulaşmaları için araç olmasını hayli önemsiyorum.
İnanıyorum ki, arkadaşlarım, bu gün büyük heyecanla yazdıkları o güzel ürünlerini, yarın mutlaka bir kitap halinde ellerine alacaklardır. O günleri ben de heyecanla bekliyorum…
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz