…..
Çalışan insanların en önemli hayallerinden biri emekli olmaktır.
Emekli olunca, yaşam boyu çektiği acıların dineceğini, ertelediği, özlediği hayallerini gerçekleştireceği bir süreci yaşayacağını hayal eder.
Örneğin, her konuya ilişkin bir şeyler talep eden posta gelmeyecektir. Sabahın köründe kalkmak zorunda olmayacağını düşünürsün.
Tavuk beslemeyi, küçük bir bahçede yetiştirdiğin sebzelerle kahvaltı yapmayı, diktiğin gülleri okşamayı, onlardan sevgi ile bir demet kopararak eşine, sevdiğin dostlarına hediye etmeyi hayallersin.
Sonra yakana bir şeyler yapışır. Ne başını alıp gider ne de hayallerinden kurtulursun!
Başını alıp gidecekken, bir kelepçe takılır yüreğine! Dağlardaki çiçeklerin kokusunu içine çekerken, akan suyun sesine kulak verip kuş seslerini dinlerken, sana yoldaşlık eden yüreğinin, bilincinin acı uyarısıyla karşılaşırsın
Kendini dağlara, bahara, kokulara, kuş cıvıltılarına kaptırır, ayırtına varmadan, dudaklarına uzanan tuzun tadını algılarsın. Nedeninin ayırtına varmadan damla damla, sessiz sessiz ağladığını anlarsın.
Utanmak mı, özlediklerini yaşıyor olmak mı? Hayır, değil!
O anda özlediğin sevdalar bir engel olarak ayaklarına dolaşmaya başlar.
Ne yıllarca çalışman, ne de emeklilik özlemlerinin bir anlamı kalır. Geçmişinde uğruna mücadele ettiğin sevdalarla yaşadıkların arasında bir gelgitin kıskacına kapılırsın!
Deniz kenarını hayallersin! Sevdiğinle el ele tutuşmayı, bir çay içmeyi, ya da bir kadeh rakı içmeyi denersin. Dalgalara kapılıp gitmeyi, maviliklere hayal kurmayı denersin. Sahilde yüzme yelekleri, umuda yolculuğun kalıntıları ve ölüm izlerinin bir parçası olursun.
Çocuklar ölür bir anda!
Umuda yolculukta arta kalan masumlar, çocukların ölü bedeni gelir yüreğinizne oturur.
Sonra utanırsınız aniden!
Diz çökersin kumsala, oturur, arta kalan yüzme yeleklerini eline alır, sorgular ve ağlarsın Ölenlerle.
Sonra, El ele tutuşmaktan, dalgalar ve ufuktan, güneş batımına dalıp hayaller kurmaktan utanırsın.
Daylan bebeğin ölü bedenine çaresiz ağıtlara başlarsın.
Sofrandaki sıcak çaydan, buram buran ekmekten,
Arta kalan ve çöpe attıklarından utanırsın!
Dalıp gittiğin denizin mavilikleri ve alıp götüren dalgalar, sahillerde geriye kalan yüzme yelekleri, sahile vuran!
Emekliyim!
Sofranı dostlarımla paylaşacak, türküler paylaşacak kadar kimseye muhtaç değilim.
Bir acı burkuyor yüreğimi dalagalar arası bir damla göz yaşının eşlik ettiği, emekli olmanın hayallerini sorgulayan özlemlerimin sahillere çarpan dalgalar misali
Sahildeyim!
Deniz, güneş batımının denize vuran kızıl yansımaları.
Mavilik ve sonsuz dalgaların sesi!
Birazdan ayın şavkı vuracak denize
Hayallerin ve aşkın saati
Emekliyim!
Anlamsızlaşan uyuma ve uyanma vakti
Tüm hayallerin sevda ve sevgiden uzaklaşan vakti!
Sesessiz sessiz bir ağıt dökülüyor dilimden:
Mültecinin Ağıdı
Sanki yanardağ ateşim
Lava dönüp akan benim
Derya dökülse üstüme
Alev alev yanan benim.
Yer yurdundan kopan benim
Açlık benim sürgün benim
Tutuşur erir bedenim
Dirhem dirhem ölen benim.
Durmadan vatan ararım
Denizlerde ölür yavrum
Tipide donar bedenim
Duyulmadan ölen benim
Bombalar yağar başıma
Yuva yaptığım kuşuma
Ağacım dağım taşıma
Hasret dolu ölen benim
Mekan ararım durmadan
Elin açarak yalvaran
Ölüm acısı sıradan
Çaresizce ölen benim
Benim de bir yurdum vardı
Tarlam vardı kuşum vardı
Dalımda güller açardı
Diken benim gazel benim
Her yer duvar her yer ölüm
O horlayan bakış zulüm
Sizden bana gelen ölüm
Boynu bükük kurban benim
Elini ver ölme yavrum
Çaresizlik benim suçum
Hem çaresiz hem yorgunum
Yersiz yurtsuz ölen benim
Acımı duyun insanlar
Yüzüme kapanan kapılar
Yaşanan bunca acılar
Dün sizdiniz bugün benim
Emekliyim,
Arkamda yılların sevdası ve özlemi!
Geriye ne hayaller, ne kuş sesleri kalıyor.
Bir hüzün
Bir şey yapamamanın çaresizliği ve mutsuzluğu gelip çöküyor yüreğime!
Sürgünler,
Ölen bebeler!
Cafer Cebe
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz