Edebiyat

Bir Emeklinin Anatomisi/ Cafer Cebe

…..

Çalışan insanların en önemli hayallerinden biri emekli olmaktır.

Emekli olunca, yaşam boyu çektiği acıların dineceğini, ertelediği, özlediği hayallerini gerçekleştireceği bir süreci yaşayacağını hayal eder.

Örneğin,  her konuya ilişkin bir şeyler talep eden posta gelmeyecektir. Sabahın köründe kalkmak zorunda olmayacağını düşünürsün.

Tavuk beslemeyi, küçük bir bahçede yetiştirdiğin sebzelerle kahvaltı yapmayı, diktiğin gülleri okşamayı, onlardan sevgi ile bir demet kopararak eşine, sevdiğin dostlarına hediye etmeyi hayallersin.

Sonra yakana bir şeyler yapışır. Ne başını alıp gider ne de hayallerinden kurtulursun!

Başını alıp gidecekken, bir kelepçe takılır yüreğine! Dağlardaki çiçeklerin kokusunu içine çekerken, akan suyun sesine kulak verip kuş seslerini dinlerken, sana yoldaşlık eden yüreğinin, bilincinin acı uyarısıyla karşılaşırsın

Kendini dağlara, bahara, kokulara, kuş cıvıltılarına kaptırır, ayırtına varmadan, dudaklarına uzanan tuzun tadını algılarsın. Nedeninin ayırtına varmadan damla damla, sessiz sessiz ağladığını anlarsın.

Utanmak mı, özlediklerini yaşıyor olmak mı? Hayır, değil!

O anda özlediğin sevdalar bir engel olarak ayaklarına dolaşmaya başlar.

Ne yıllarca çalışman, ne de emeklilik özlemlerinin bir anlamı kalır. Geçmişinde uğruna mücadele ettiğin sevdalarla yaşadıkların arasında bir gelgitin kıskacına kapılırsın!

Deniz kenarını hayallersin! Sevdiğinle el ele tutuşmayı, bir çay içmeyi, ya da bir kadeh rakı içmeyi denersin. Dalgalara kapılıp gitmeyi, maviliklere hayal kurmayı denersin. Sahilde yüzme yelekleri, umuda yolculuğun kalıntıları ve ölüm izlerinin bir parçası olursun.

Çocuklar ölür bir anda!

 Umuda yolculukta arta kalan masumlar, çocukların ölü bedeni gelir yüreğinizne oturur.

Sonra utanırsınız aniden!

 Diz çökersin kumsala, oturur, arta kalan yüzme yeleklerini eline alır, sorgular ve ağlarsın Ölenlerle.

Sonra, El ele tutuşmaktan, dalgalar ve ufuktan, güneş batımına dalıp hayaller kurmaktan utanırsın.

Daylan bebeğin ölü bedenine çaresiz ağıtlara başlarsın.

Sofrandaki sıcak çaydan, buram buran ekmekten,

Arta kalan ve çöpe attıklarından utanırsın!

Dalıp gittiğin denizin mavilikleri ve alıp götüren dalgalar, sahillerde geriye kalan yüzme yelekleri, sahile vuran!

Emekliyim!

Sofranı dostlarımla paylaşacak, türküler paylaşacak kadar kimseye muhtaç değilim.

Bir acı burkuyor yüreğimi dalagalar arası  bir damla göz yaşının eşlik ettiği, emekli olmanın hayallerini sorgulayan özlemlerimin sahillere  çarpan dalgalar misali

Sahildeyim!

Deniz, güneş batımının denize vuran kızıl yansımaları.

Mavilik ve sonsuz dalgaların sesi!

Birazdan ayın şavkı vuracak denize

Hayallerin ve aşkın saati

Emekliyim!

Anlamsızlaşan uyuma ve uyanma vakti

Tüm hayallerin sevda ve sevgiden uzaklaşan vakti!

Sesessiz sessiz bir ağıt dökülüyor dilimden:

Mültecinin Ağıdı

Sanki yanardağ ateşim

Lava dönüp akan benim

Derya dökülse üstüme

Alev alev yanan benim.

Yer yurdundan kopan benim

Açlık benim sürgün benim

Tutuşur erir bedenim

Dirhem dirhem ölen benim.

Durmadan vatan ararım

Denizlerde ölür yavrum

Tipide donar bedenim

Duyulmadan ölen benim

Bombalar yağar başıma

Yuva yaptığım kuşuma

Ağacım dağım taşıma

Hasret dolu ölen benim

Mekan ararım durmadan

Elin açarak yalvaran

Ölüm acısı sıradan

Çaresizce ölen benim

Benim de bir yurdum vardı

Tarlam vardı kuşum vardı

Dalımda güller açardı

Diken benim gazel benim

Her yer duvar her yer ölüm

O horlayan bakış zulüm

Sizden bana gelen ölüm

Boynu bükük kurban benim

Elini ver ölme yavrum

Çaresizlik benim suçum

Hem çaresiz hem yorgunum

Yersiz yurtsuz ölen benim

Acımı duyun insanlar

Yüzüme kapanan kapılar

Yaşanan bunca acılar

Dün sizdiniz bugün benim

Emekliyim,

Arkamda yılların sevdası ve özlemi!

Geriye ne hayaller, ne kuş sesleri kalıyor.

Bir hüzün

Bir şey yapamamanın çaresizliği ve mutsuzluğu gelip çöküyor yüreğime!

Sürgünler,

Ölen bebeler!

Cafer Cebe

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın