Deneme

Cevdet Günal Tüzün ve Bir Deneme Yazısı

SOL BACAĞIM

Uzun bir geceden sonra uyanmışım gibi gözümü açtığımda nerde olduğumu anlayamadım hemen. Kendime gelmeye başladığımda ise, beyaz bir yatakta yattığımı, her yerimde kabloların bağlı olduğunu fark ettim. Sol kolumdan açılan damar yolunda kan ve serum şişelerinden gelen ince hortumun varlığını, kolumu kıpırdatınca dirseğimin içinden gelen acı ile anladım.

Nerede olduğumu bilmiyordum, üstelik buraya nasıl geldiğimi de hatırlamıyorum.

Sol bacağım, dizimden aşağısı fena halde kaşınıyor. Bir türlü uzanamıyorum. Sanki üzerimden ağır bir kamyon geçmiş gibi ağrıyor her yanım. Yoldaşım Seyfo az önce yanımdaydı. Ne olurdu biraz kaşısa sol bacağımı diye düşünürken, tepemde askıda duran monitör tuhaf sesler çıkarmaya başladı. Gözlerim kararıyor, etrafımda bir telaş, koşuşturma. Sesler fısıltı gibi geliyor,

“Tansiyon düştü, nabız yavaşlıyor. Mavi Kod Mavi Kod”

Bulutların arasında görüntüler belirmeye başladı. Şehrin farklı buluşma noktalarından otobüslere biniyoruz. İlk mola yerinde konvoy oluşturuyoruz. Herkesin yüzünde bir ışık, mutluluk, sanki düğüne gidiyor gibiyiz. Otobüsler dolusu insan akın akın Ankara’ya doğru gidiyoruz. Gece kontrol noktalarında arama yapılıyor, kimlik kontrolleri yapılıyor. Marşlar, türküler söylüyoruz hep bir ağızdan, kardeşlik türküleri, özgürlük şarkıları.

Coşku içinde varıyoruz 10 Ekim sabahı Ankara’ya. Bizimle birlikte gruplar toplanmaya başlıyor Ankara Garı önünde, kalabalık arttıkça artıyor. Kortej yavaş yavaş oluşturuluyor, önde meslek örgütleri, sendikalar sivil toplum kuruluşları, flamalarını açmış, toplanmaya başlıyoruz.

Genç, yaşlı, kadın, erkek, işçi, memur; ellerde pankartlar, beyaz bayraklar, beyaz şapkalar başımızda, barış istiyoruz, özgürlük istiyoruz. İnsanca, dostlukla, kardeşçe yaşamak isteğimizi haykırıyoruz, nefesimiz yettiğince.

Gar önünde meydanda halaylar kuruluyor. Bir yanda davul zurna, diğer yanda kemençeler coşturuyor delikanlıları, heyecan sarıyor, damarda kan kaynıyor. Gençler Ruhi Su bestesi “Kanlı Pazar” eşliğinde hem oynuyor, hem sloganlar atıyor, coşku arttıkça artıyor.

Kortej hareketleniyor, ön taraf Sıhhiye Meydanı’na doğru hareketleneceği sırada, uzaktan bir patlama sesi geliyor, her şey duruyor bir anda, tam geriye dönüp bakacağım sırada, hemen ardımda bir patlama daha, gözlerim kararıyor yeniden. Etrafımda koşuşturmalar, çığlıklar. Hatırlamıyorum sonrasını.

Sesler yeniden yükseliyor, “Tansiyon normal, nabız yükseliyor” gözlerimi hafifçe aralıyorum. Yine odadayım, sol bacağım kaşınıyor yine. Üzerimde bir sürü el, beyaz önlükler etrafımda, kabloları, hortumları kontrol ediyorlar. Arkalarında yoldaşım Seyfo bakıyor. Biraz ağlamış mı ne, gözleri kızarmış gibi.

Seslenmeye çalışıyorum Seyfo ’ya “Dostum bir el atsan da kaşıyıversen bacağımı”. Sadece dudaklarım kıpırdıyor. Seyfo anlamak için eğildiğinde tekrarlıyorum isteğimi;” Sol bacağım çok fena kaşınıyor, çıldırtacak beni biraz kaşısan” diyorum. Seyfo sol yanıma bakıp acı acı gülmeye çalışınca farkına varıyorum, artık benimle değil sol bacağım. Farkında olmadan bir dağ çöker gibi oluyor üzerime, eziliyor, eziliyorum altında.

Duyulur duyulmaz mırıltıyla, acıların sarmaladığı birkaç sözcük dökülüyor dudaklarımdan:

”Artık benim sol bacağım yok!…”

10 Ekim’de Ankara’da hayatlarını kaybeden 103 can ve yaralanan yüzlercesinin anısına saygı ile.

Cevdet Günal Tüzün, 23 haziran, 2022/Mersin

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın