KİTAP HIRLISI
Davut Köksoy
Ürkek adımlarla kitabevinin basamaklarını indi. On dört on beş yaşlarında bir çocuktu. Etrafını korkulu gözlerle taradı. Kitabevinin girişine yakın geri döndü. Tekrar basamaklara ulaştı. Kitabevine girip girmemekte bir an tereddüt etti. Tüm cesaretini toplayarak kitabevinden içeri girdi.
İçerisi mis gibi kitap kokuyordu. Rafları incelemeye başladı. Küçük ama düzenli bir yerdi kitabevi. Birden gözüne “Howard Fast”in “Hürriyet Yolu” kitabı takıldı. Öğretmeninin okunmasını istediği kitaplardan biriydi. Kitabın ederine baktıktan sonra cebindeki parayı kontrol etti. Ne yazık ki cebindeki para kitabı almaya yetmiyordu. Ama kitabı okumayı da çok istiyordu.
Tezgahın arkasında duran dükkan sahibine baktı. Adam günlük gazetesini okuyor, ara sıra da kafasını gazeteden kaldırıp etrafa bakıyordu. Çocuk ceketinin arasını açarak kitabı pantolonunun arasına sıkıştırdı. Biraz daha rafları inceledikten sonra bir kitap alarak adama kitabın ederini sordu. Biraz pahalı bulduğunu söyleyerek son aldığı kitabı tezgahın üstüne bırakıp kitabevinden çıktı.
Dışarısı buz gibi soğuk olmasına karşın çocuğun içi sıcacıktı. Hem öğretmenin verdiği ödevi yapacak hem de çok istediği bir kitabı okuyacaktı.
O gün akşam kitabı okumaya başladı. Okudukça heyecanlanıyordu. Elinden kitabı bırakmak istemedi ama yatma zamanı da gelip çatmıştı. Gece rüyasında okuduğu kitabın kahramanı olmuştu. Sabah okulda da ders aralarında tenefüse çıkmadan kitabı okudu ve bitirdi. Şimdi öğretmeninin verdiği ödevi yapmak için büyük bir istek duyuyordu. Ama okuduğu kitabın da çok etkisinde kalmıştı. Ayrıca kitabı çeviren de ilginç bir isimdi. “Behice Boran.” Bu isim kendisinde bir çağrışım yapmış ama nereden çağrışım yaptığını hatırlamıyordu. Ama bu adı duyduğunu çok iyi biliyordu ve bu adı öğretmenine soracaktı. Kitaptaki en çarpıcı cümleyi özenle yazdı. Çünkü öğretmeni beğendiğiniz bir cümleyi mutlaka yazacaksınız demişti. Howard Fast’in kitabında en beğendiği cümle: “Hiçbir halk,özgürlüğü öğrenmeden özgür olamaz”.
Öbür gün tekrar kitapçıya gitti. Amacı kitabı yerine koymaktı. Ancak kitabı yerine koyduktan sonra gözüne yine öğretmeninin okunmasını istediği kitaplardan “Panait Istrati”nin “Kodin” kitabı çarptı. Öğretmeni okunmasını istediğine göre bu kitap da çok güzel olmalıydı. “Varlık” yayınlarından çıktığı için kitap küçük boyutluydu. Yine kitabı pantolonunun arasına sıkıştırıp etrafı da biraz inceledikten sonra kitapçıdan çıktı. Akşam heyecan içinde “Kodin”i de okudu ve çok hoşlandı. Ödevini yaptığı için bu kitaptapla ilgili bir şey yapmasına da gerek yoktu. Öğlen okuldan geldikten sonra kitabı yerine koymak üzere yine kitapçıya gitti.
“Kodin”i de yerine koyduktan sonra etrafa göz atarken “Hemingway”in “İhtiyar Adam ve Deniz” kitabını gördü. Bu kitap da öğretmenin okunmasını istediği kitaplardan biriydi. Kitabı alıp tam pantolonunun arasına koyarken bir el kulaklarına yapıştı. Kafasını kaldırdığında dükkan sahibini gördü. Çok korkmuştu. Çünkü hırsızlık yaparken yakalanmıştı. Dükkanda başka bir adam daha vardı. Dükkan sahibi :
- Söyle bakalım delikanlı ne iş yaparsın? diye sordu.
- Öğrenciyim.
- Hangi okulda ?
- Demirlibahçe Ortaokulu’nda.
- Annen baban ne iş yaparlar senin ?
- Benim annem babam yok.
- Kiminle kalıyorsun ?
- Yetiştirme Yurdu’nda kalıyorum.
- Neden kitaplarımı çalıyorsun söyler misin ?
- Türkçe öğretmenimiz ödev verdi. Beş kitabı okuyup yazarını, çevirenini ve beğendiğimiz bir cümleyi yazdıktan sonra kitabı özetliyeceğiz.
- Türkçe öğretmenin kim senin ?
- Dursun Akçam.
- Sen bir kitabı aldın, okudun değil mi ?
- Evet.
- Öbürlerini de mi okumak zorundasın ?
- Hayır.
- Neden o zaman öbür kitapları da alıp götürdün ?
- Öğretmenim okumamızı istediği için ilgimi çekti. Onları da okumak istedim.
- Beşini de okuyacak mıydın ?
- Evet.
- Biraz ilerde Halk Kütuphanesi var, oradan niye almıyorsun ?
- Oraya gittim ama kitabı dışarı çıkartmaya izin vermiyorlar.
- Neden ?
- Üye olmak gerekiyormuş.
- Üye ol.
- Bizi üye yapmıyorlar.
- Neden ?
- Velimiz yok diye.
Kitapçı yanındaki adama dönerek :
- Azizim ben böyle kitap okuyucusu görmedim. Kitabı sanki hiç açmadan okuyor. İlk kitabı getirdiğinde inceledim, çok güzel okunmuş.
- Çocuk okumayı seviyor demek ki, dedi adam.
Kitapçı çocuğa döndü.
- Söyle bakalım sen bu kitapları nasıl okuyorsun ?
- Gazeteye kaplayarak ve bir şey olmaması için çantama özenle yerleştirerek.
- Seni polise vereyim mi?
Çocuk korkudan titreyerek :
– Ama ben kitap çalmadım ki.
- Peki söyle bakalım bana beş kitabın adını da ben sana vereyim.
- Ama benim onları alacak param yok ki.
- Onları sana hediye edeceğim. Ama bana bir söz vereceksin tamam mı ?
- Tamam.
- Yurtta kendine bir kitaplık kuracaksın ve verdiğim her kitabı okuyup bana anlatacaksın. Söz mü ?
- Söz.
- Tamam o zaman okuduğun kitaplar da dahil beş kitabın adını ver bakalım.
Çocuk heyecanla ve nasıl teşekkür edeceğini bilemeden beş kitabın adını ve yazarlarını bir solukta adama saydı. Kitapçı beş kitabı kendisine verdi ve bir hafta sonra tekrar gelmesini söyledi.
Çocuk bir hafta sonra gittiğinde adam kendisine kocaman bir paket verdi.
- Bu kitapları okuyup bana mutlaka anlatacaksın sözün var unutma, dedi.
……
Aradan yıllar geçti, o çocuk kitap okumayı çok sevdi. Üniversiteyi bitirmiş ve bir kamu kurumunda işe girmişti. Bir gün gazetenin birinde kitapçının ölüm ilanını okudu.
İlanı okuduktan sonra çok sarsıldı. Kitapçının kendisine verdiği kitaplarla kendine bir kitaplık oluşturmuş ve o kitaplığını çok genişletmişti. Şimdi o çocuk çevresindekilere okuması için kitap dağıtıyordu.
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz