Kitaplar

Havva Ağral Ve Kitap Tanıtım Yazısı

Keder Teşvik Hikâyelerinin İçinden Geçerken

     Efe Nazım Arslançelik’in yaşamından imgesel ve gerçeğin  hikâyelere bölünmüş parçalarını okuyoruz. Rıfat Yenilmez ve onun sokaklardan, insanlardan alıp verdiği bir düşünce dünyası içine girmekteyiz. Sokaklarda yaşayanların Rıfat’ın gözünden görülmesi gerekiyor. Çünkü edebiyatçı tam da bunu istiyor. Mahalle kültürü ve eski samimiyetin izini sürmek istiyor. “Bu sokağın kalbini çalmışlar.” Sokağın içinden ve bir çocuğun derinliğinden çıkıyor bu imge.

  Tüm kitap boyunca, okudukça imgeler, hikayelerin akşında doğal olarak gelişiyor.Hayatın en doğal parçalarından ve arada sırada karşımıza çıkan imgeler gibi. Ve tüm kitaba takdir edilesi bir renk verdiğini söylemek lazım. Bu hikâyelerin insanları dar alanlarda kapalı hayatların içindeler. Bazen geniş bazen dar bir bakış sunarak, bazen tüm renklere bazen de kapalı tonlara bakmamızı sağlıyor Efe Nazım.

  Genç umutsuzluklarına tanık oluyoruz. Önceki nesillerin pek anlayamayacağı; bir erken yenilgi halini gösteriyor. Erken yenilgilerde Rıza Yenilmez karakterinin yenilgisini görüyoruz. Biraz kelime oyunu gibi görünmekle birlikte, tezatlığın derin anlamı var. Ya da tatsız bir ironi gibi.

   İdealler, gençlikleri çok çabuk harcayan bir şey var. Önceden çalış kazan denilen bir öğreti varsa,şimdilerin “kazan kazan” mottosuna takılı kalmış yenilgi yaşayan bir nesil var. Bu ülke Rıza Yenilmezlerin erken yaşlandırılmış sonlarını okuyoruz hayatta ve kitaplardan. Onlar nereye düştük demeye fırsatı olmadan zaten düşük karakterli yapıların içine fırlatılmış gibiler. İçinde bir şeyler ve bir yerler dürüst, samimi ve insan kalsın diyenlerin kendini soyutladığı bir sokağı görüyor bu hikâyeler. Orada çok zengine yer yok. Bakmıyorlar o tarafa. Kendileri de görünmez oluyorlar. Ama Efe Nazım onları görünür kılıyor. Sokaklar, dar yollar, unutulan salaş dükkânlar, ucuz şarap ve izi kalmış eski ne varsa görünür olması için uğraşılmış. Ayrıca içinde filozofi bulunduran sokaklar bunlar. Feleğin çemberini geçmiş insanların, aslında konuşmak bile istemeyen ve yine de bir şekilde özetlemeye çalıştıkları durumlarından dolayı ortaya saçılmış bir sokak filozofisi de duyulur oluyor. Bu da kitabı çarpıcı yapıyor. Beklenmedik bir yerde, hiç beklenmeyecek bir şeyler duymak gibi.

“Hayat leblebiye benzer Rıfat ezildikçe toz olursun.”

  Tuvallerden çıkıp gerçek hayatın renklerini değiştirmek istiyorum dediğinden beri  sokaklarda yaşıyormuş….. “senin dengeye ihtiyacın var.” Diyerek bana bu tuvali vermişti.

Kitapta fırtınalı bir hayatın ara kesitlerini, kimi bağlantılı, kimi bağlantısız okuyoruz. Efe Nazım’ın hayatıysa bu; Rıza Yenilmez karakteri üzerinden anlatıyor. Bu da kendine dışarıdan bakma halini bize de sunuyor demektir. Kendine dışarıdan bakmanın daha serbest bir yazım tarzı olduğunu düşürüm. Genelde kendim de böyle uygularım. Oradan tahminen söylüyorum ki; ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğunu, yalnızca yazarın kendisi biliyor. Hatta yazan kişi için imgeler farklı bir boyut, mana ise okuyan için benzer bir çağrışım olmayabilir.  Belki daha yoğun okuyacak olanlar var vardır. Yazarken ya da okurken kendini bulmaktan ziyade, kendini yeni hikâyelerin içine koymak gibi bir tasarım olduğunu da düşünüyorum.

Bu kitapta eskide kalmışın derinliğine ve reayasına doğru çekiliyorsunuz.  Çok da uzakta bir tarih değil. Orta kuşak bir yazarın çocukluğu doksanlardır. Yine de çok şeyin değiştiğini söylemeliyiz. Açık sinemalar, ahbap olunan bakkallar, Mahallenin delisi ve sadık aşklar. Sadakatin bin yılını aşmış olan orta kuşak insanı bence tam da geçiş yıllarının içinde var olmaya çalışmış bir kuşaktır.  Ülkenin travmatik  darbeler zamanı yetişkin insanlar ve çocuklar hep birlikte bir arayış ve geçiş haline düştü. Öykü kahramanının kendinden büyüklerini dengi görmesi ve onlarla sokağın felsefesini yapabilmesi sanki biraz da bundandır. Ya da Yazarın kendine has bir olgunluğa sahip oluşu ile sokağın içindeki felsefeyi açığa çıkardığını düşünebiliriz. Güzel diyaloglar kurulmuş. Dostane ve omuza dokunmak ister gibi. Çoktan uzlaşı kurulmuş, bir şeyler aşılmış izlenimi veren duygularla.

 “Söküğünü  dikebildin mi Yorgo?”

  Bu öykü kitabına getirebileceğim eleştiri; başrol bir kadın karakter görememektir. Hep bir erkek muhabbetinin içine giriyoruz. Orada şekillenen hayat görüşü;  aşağı yukarı yenilgiler var. Kırgın aşklar var.  Ama hayat bir şekilde devam ediyor minvalinde bir öğreti gibi okunuyor.

  Yer yer gerçek üstücü imgelerin öykülerin içine girmiş olması bana Marquez esini gibi göründü. Tamamı böyle yazılmamış. Öykülerde birer şiir duygusu da uyanıyor. Ara sokalar kendi felsefe ve şiirini bizlere “Keder Teşvik Hikâyeleri”nde tüm samimiyeti ve tevazusuyla Efe Nazım Arslançelik tarafından sunuluyor. İyi okumalar dilerim.

***

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın