ÖLMEKTE VE ÇÜRÜMEKTE EŞİTLENMEK
İnsan kültür ve sanat olarak kendi acılarından doğaçlanıp durmaktadır. Büyük sanatlar, komplike kültürel inşa baskı dönemlerin icadı olarak yaşandı. Konforlar bizim mirasyedi medeniyetin ortasına atılmışlığımız, burada kendi hafızamıza ihanet, bilinçdışı varlığımıza kör bir bakış olarak varlığımızı idame edişimiz olarak görünmektedir. Konfor, medeniyetin ortasında kurguladığımız, pasiflik alanı. İnsanın kendini binlerce yıldan sonra indirgediği kısır bir yalnızlık dönemi. Bireysel, acımasız, bağnaz ve duyarsızca günlerini harcadığı bir döneme inmek. Her icadın sonunda demek ki gelinecek nokta, insanın kendine ihanet ettiği, birbirine kör baktığı, bir bağnazlık evresiymiş. Bu noktaya acılardan gelmek bir travma kodu ve korkuların kodlanışı, işlenişi sonucu mu vardık? Ne kadar uzun bir yol yürüdük? Sanatın burada rolü nerede? Sanat en büyük çığlığını yoksunluk çağlarında yaşıyor. Konfor soyut acıları peyda ediyor. Sanat halk tabanının sesi ise bugün konforun yatağında geçmişin sesini taklit ediyor. Kültür bazen de bir baskı aracına çıkar. O zaman ses gerçeğin sularına inecektir.
İnsanın kültür inşasında önemli kodları geçmiş yaşamsal, dürtüsel yanlarından almaktadır. İlk çağ ve daha da öncesi varoluşta insan, refleksi, dürtüsel davranışlarla, kaç ya da savaş anlamında ani kararlar veren, bugünkü semiyosfere gelene değin bunu sürdüren ve kendinde bunu dönüştüren bir varoluş söz konusudur. Savaşlar da boyut kazanmış durumda. Kültür ve inşası savaşmak ve karar alma noktasında araçsal dönüşümlerini devam ettirmektedir. Bugün psikolojik savaştan, ekonomiye kadar, kendinde bir ötekinin varlığını tehdit gördüğü noktada bu kültürel araçlarını da işleve sokmaktadır. Refleksi pek çok varoluş tepkileri bugün dönüşen hareketler olarak tekrar döner. Masallardaki ejderhalardan, Heroik babaya düşmanlığa, cadılığa kadar pek çok araçsal benzetmeler, bilinç dışı baba ve anne figürüne ve düşman ötekilere dair göndermeler olarak okunmalıdır. Zaten bir insan yetişkin safhada evebeynlerine duymaması gereken duygularını başka bir şeylere dönüştürür. Buna da yer değiştirme durumu deniyor. Annesine benzeyen bir kızı seçmek ya da kızın babaya benzeyen huylarda birini seçmesi gibi. Masallar da bu yer değiştirmenin alt metinlerini sunmaktadır.
Sanat insanın karanlık yanının estetsize edildiği araçsal bir varoluş biçimi olarak, kültüre hem katkı hem eleştiri olarak vardır. Kültür aktiviteleri her zaman masum değil, iyi neyin art niyetlerini birilerinin ifşa etmesi gerekiyorsa, o araçsal varoluş sanattan başka bir şey değildir. Bu karanlık alan, insanın bilinçdışı ve yeryüzüne inmeye çalışan, zihnimizdeki iblis, ifrit, kötülük düşüncesidir. Kültürün yasak ettiği her şey, bir karşıtını yaratacaktır. Bu insanlığın yazılmamış kanunudur. Sanatın olmadığı yerde, ilkel dürtülerin, iyiliğin, kötülüğün regresyonu yaşanır. Yani sanat yapay bir regresyon alanı yaratarak, kültürün muhafazasını da sağlayabiliyor. Sanatın dolayısıyla kültürel aktivitenin kültür ile alışverişinde, dönemsel gereklilik, nesnel ve öznel şartlar ve belki algıların dünyası geçerlidir. Genel bir çerçeve olmakla birlikte, döneminde anlaşılamamış olan sanatçıların varlığı ile üstteki tanımı yapmak durumunda kalıyoruz.
Günümüzde meta öyküler yoktur. Anti kahramanlar ve groteskler ise hemen her dönemde vardır. Her şeyin ucuzladığı, ucuz katarislerin yaşandığı, ve algılayanın kolektif aklın sıradanlığı vs sanatın düşkünlüğünü anlatıyor. Sanat alımalayıcı ve üretici alanındaki kopukluk oluşmaya devam ediyor. Gitgide soyutlanan bireysel insan ne alımayıcı tarafında tam manasıyla rolünü benimsemiştir, ne de sanatçı. Bienal kültürü gibi oluşumların manasızlığını belki de burada aramak gerekiyor. Kollektiviteden uzak oluşun, soyut bir entelekt faunasını kurgulamak. Kime ne kazandırdı? Eleştirel bir araçsallığı barındırır mı? Sanat, çoğunlukla muhalif bir üst söylemdir. Ama bu denli bir yabancılaşma gerçekçi durmuyor. Sistemlere karşı, bir diskur edinmek gerekirken, sistemin gettolarına sığınmak gibi. Kültür eleştirel üst söylemciler giremez buralara… Diskur söyleme karşı karşılıksız kalan soyutluk. Olmayan sanatın sanat görüntüsü. Bir muzun duvara bantlanışı, imajinatif çöplük.
Yaşamın imajinal yanı ile örtüşen iktidarlar kültür tarafından desteklenebilir. Bunların bolluk, iklimsellik gibi yaşamı da olumlayan zamanlara denk gelmesi gerekiyor. O zaman idealize kahramanlar, heroik algı, platonik evrenler, yükselen ahlak değer aktivasyona atıfta bulunan bir dünya kurgulanıyor. Ancak bütün bu desteklenme halinin bir salgın, bir kuraklık ya da iktidarların azgınlığı gibi durumlara kadar sürdüğünü bilmek gerekiyor. Yani yükseliş ve dekdans, insanın da kültür aktivitelerine yansır. Yasakların hiciv, taşlama, groteskleşme gibi kültürel ativitelerin, iktidar ile barışın sağlanmadığı dönemlere denk düşer. Kahramanlıklar bitiyor. Bu eleştirel aktivasyonlara örnek Gotiğin en ağır eleştirmeni Poe olabilir.
İnsanlara eşitlikçi olmamasının vebalini anlatan ve kültür eleştirilerine edebiyat ve sinemadan örnek verecek olursak; Edgar Allan poe bizlerin bugün kısmen üstünden geçip gittiğimiz, sonrasında başka bir şeylere saplandığımız, o bir önceki kültürün eleştirisini veriyor. Modernizmin de dekadansı düşüşü… Bugünün yorumuna akraba eserler koymuştur. Ölüm gotik bir sarayın içinde kapalı odalara nasıl ulaşır? User malikanesi, kızıl ölümün maskesi. Ölümde ve çürümede eşitlenmek. Kozmik korku ve travmanın bugüne değin uzanan edebi ve sinemasal malzemelerini o günlerden de alıyoruz. Poe dan King’e ve Lovercraft’a . Tim Burton’a ve daha nicelerine doğru gitmektedir.
Doğa ve kültürün savaş hali tüm insanlığın travmatik varoluşunun bir izdüşümüne isabet eder. Doğunun hiç dünyaya gelmemek arzusu ve öğretisini kurguluyor. Doğu, doğadan soyutlanmak üzere bir kültür kurgularken batı, doğaya galip gelmenin bir yolunu aramaktadır. Kültüre yansıyan doğu da trajik bir gerçeklik olarak yaşamaktır. Batıda doğa ile mücadelenin kültürel yansıması; postmodernizm gibi kaotizme kadar işi vardıran bir yol izliyorlar. Daha çok apokaliptiktir. Bir kıyamet beklentisi dolayısıyla, kıyamet Postmodernizmin bir üst versiyonu, üst bir sisteme gidiş olabilir mi? Önce eşitlik kültürünün geri gelmesi ya da yeniden icat edilmesi gerekiyor. Bir megalomanik yapının çözülmesi ön koşulu ile insanın kendi varoluşsal anlam yüklediği pek çok şeyin yer değiştirmesi ile gerçek eşitlikçi kültürü kurgulayabiliriz. İnsanın bilişsel evrimi ile dürtüsellik yanı farklı bir yöne eviriliyor. Özgürlükler daha çok monat, bireysellik düşüncesine yöneltiyor insanı. Bugünün dünyası kolektif bir dekadanstır. Globalleşen bir konfor alanı oluşmuştur. Acılar ve global konforun aynı zamanda yaşandığı günümüz kültür insanının parçalanmışlığının ifadesi de bir kültür aktivasyonu olmaktadır. Bu da kültürün şizorenisidir. İdealize edilen gerçeğin maskını indiren bir aktivasyondur. Bugün için psikolojideki baba figürünün içeriği yok gibidir. Kanonik baba kanunu yerine vasıflarından geriye düşen babalar gelmiştir. Tüm hayatın bertaraf olduğu şizofren kültürün içinde artık her şey birbirinin içindedir. Mimariden edebiyata kadar bütün veriler belli dönemsel kalıplardan çıkmış durumdadır. Bugün gotik mimari de sentezlenmiştir. Yer altı evlerde modernize çizgilerde kendi ifadesini bulmuştur. Sığınaklar, köprüler, barajlar estetize olmaktan ziyade ihtiyacın cevabı anlamında düz işlemsiz kalabilmektedir. Orta çağın nesneleri ya da klasik çağların nesneleri, birer dekorasyon olmaktadır. Her şeyin sentezlenmesi parçalanmış olanın parçalarını, çok sonuçlu bir kombinasyonla inşa etmeye benziyor.
Tam bir sentez dönemi her şeyin karmaşası dönemi gibidir. Hayatın cinsel rollerinden yaşam tarzına kadar bertaraf olanın, kendi içindeki tarafgirliği mümkün olmakla birlikte, karşıtını da kurgulamaktadır. Cinsel karmaşa ve cinsel faşizanlığın en yoğun yaşandığı dönemi yaşıyoruz. Feodal kalıntılardan post humanizme kadar geniş bir renk spektrumu vardır.
İnsanların erken dönemlerde münzevi hatlara çekildiği ya da gelişkin narsizmiyle artık kendi kulelerini bile kokutmaya başlamıştır. İdealize olanın kırılmasının getirdiği değersizliğin boşluğunda herkesin birer kutsiyete yükseldiği paradoksal bir çağ içindeyiz diyebiliriz.
Kültür kendi bertaraf çağında; amorf, metamorfoz bir hale getirilmiş oluyor. Kendi varlıksal duyumunda bir belirsizliğin hakimiyeti söz konusudur. Fantastik, korkular, patolojiler bütün arkaik kodların birden yaşandığı sanatta görünür olduğu dönemlerdeyiz.
Zaman ve kültür aktivasyonları bizleri nereye taşıyacak, yeni modernizm dönemi mi yaşanacak? Muamma ve sis perdeli bir dünyadayız şimdilik.
2023
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz