BOZUK ÇİRKİN TEDİRGİN
Çirkin olan devrimcidir. Bilincin dışına yansıyan güzellikte ise içeride art niyetler dönebilir. Çirkin, bozuk, tedirgin olan sanatçıdır. Bu hayat onlara batacaktır. Eğretilemeler ile entropilerde yönünü bulmaya uğraşan bu canlı türü, insandır. Diğer canlı türlerinin eğretilemeler yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Ancak insan dışında bazı canlıların da rüyalar gördüğünü biliyoruz. Akıl sağlığı dünyayı, işlevselliği idare eden, sığ, düz bakış. Normal ve norm olanın kabul gördüğü insanlar kendindeki eksiği kabul etmeyen, tamlanmış olduğu sanrısıyla, zanlıyla monoton ev ve iş arası yaşamını sürdürecekler. İçlerinden gelen bozukluğa kulak asmayan, onu baskılayan ve norma kendini indirgeyen insanlar yavaş yavaş o normun, aslında arızalı, normal görünen parçaları. Hasarlı ve eksikli olan bir evrende hasbelkader oluşta olmak, entropilerin ortasında bir dizaynın normlarına varmak. Ve tam ve estetik olmak. Kimler böyle beklenti içinde? Apollonik ve narsistik üst akıl. İnsanda süper ego, ülkelerde şovenizm yani güzel görünenin ardındaki art niyet. Büyük beklentilerin ezdiği küçük insanlarız. Büyük beklentiler küçük insanların total aklından da doğabilir. Küçük olan ezici olanı arzular. Ötekinin arzusuna ermek niyetinde olan küçük insanın, Wilhem Reich’in küçük adamı aitlik duyduğu yerde, ortak düşmanlar tezahür ederek, ortak bir fesatlık kalesi inşa ediyor. Bunun toplumsal pratiğini ilkel toplumlardan günümüze kadar antropolojik noktadan izlemek mümkün olacaktır. Vahşi hayvanlara karşı duyulan ortak kolektif bilincin, diğer kabilelere karşı olan o kolektif ötekileştirme bilincinin bin bir çeşit versiyonunu yaşıyoruz. O kolektif bilinç tanrılar yaratmak, vahşi güçlü yaratıklara hem gıpta etmek hem de onlara meydan okumak gibi davranışsal kalıpları bugüne de taşımış, bir helikopteri icat ederken pervane kuşunu, bir inşaat makinesini icat ederken belki kaplanları düşünmesi de bu doğadan kopan gıpta ediş olabilir. Ezmek, ezilmek, insan doğasından kopan kolektif bilincin ilk arkaik varlığı, aslında sadece hayatta kalma isteği iken bugün devasa çus (çok uluslu şirketler), karteller, dinler savaşı ve dünya savaşlarına kadar vardı. Neden karıncaların komün ve barışını değil de parçalayan güçlü ve azametli olanı seçer insan? Karıncaları ayağının altında ezebildiği için. Maalesef insan gerçeği güçlü olanın doğal seleksiyonda ayakta kalışından hareketle devam eder. Ama aynı zamanda küçük kadınlar ve küçük erkekleriz. Bizler aynı zamanda karıncayız. Karıncalar tek başına korkunç değil ya da arılar. Koloni ya da kovanda yığınla katil arının bulunduğu bir alan gerçekten korkunçtur. Kolektif olan her zaman korkunç olana, insanı tedirgin edene ithaf olunmaz. Kolektif tanrısal inancın toplumu bir arada, manevi noktada bir arada tutma özelliği elbette vardır. Ancak ve ancak bunun çarpıtılmaya, sömürüye açık bir alan olduğunu günümüz gerçeği fazlasıyla karşılamaktadır. Dogmatik olanın kendine has bir toplumsal psikozu vardır. Çünkü doğası hem obsesif hem de devrimci ikiliğin içinde vardır. Kendi anti tezini ve psikozonu ancak dogmatizm karşısında verecektir. Bunun hemencecik gerçekleşen bir şey olduğu düşünülmemeli. İnsanların diri diri yakıldığı toplumsal acıların dayanılmaz hale geldiği noktada bir uzlaşı ya da başkaldırı ile ancak mümkün olmuştur şeklinde görmeliyiz.
Klasik modernizm katılığı, kolektif bir opssesif süreç iken,modernizm ve post modernizm Katolik ve Ortodoks olanın sonunu getirmesi ile iyiliğe, kolektif iyiliğe, tedirgin edici olana bakışın da değiştiğini bilmemiz gerekiyor. Pagan tanrılar bütün bu Ortodoks ve Katolik olanın kısmen alt yapısı iken, devirlerin dönüşümü, paganist olanı baş aşağı getirmiş oluyor. Bu da kolektif aklın ve inancın baş aşağı gelmesi olmaktadır. Herkesin birer süje ve monolitik varlık oluşunun akıl hezeyanı bu kez düzenin kendisi olmaktadır. Sübjektif bir akışkanlık ile herkesin birer Joker, birer pikaresk olduğu, herkesin potansiyel katil ve bir o kadar kurban seçildiği şizofren bir düzenek, geçmiş ile fürütirst olanın iç içe oluşundan yeni modernizelere doğru bir hat izlenmektedir. Hala okültizm ile genetik değişim gibi konuların iç içe oluşu insanın varoluşundan bu güne değin tüm aşamaların girift hikâyesini sergilemektedir. Bu dönem hem geleceğin apokaliptik tedirginliği hem de kötücüllüğün tehdit karlığı, kolektif olanı farklı bir görüntüye kavuşturmaktadır. Toplumsal aydınlanış için en gerekli olan şeyin farklı görme biçimlerini fark eden kolektif bir göze sahip olmak diye tezahür edebiliriz. Bu yeni kolektif göz ve görme biçimi insanları eski apokaliptik tedirginliklerle ürpertemiyor. Yani yeni kıyam, görseller ve tanrıya dair yeni bilinmezlikler gerekiyor ki sinema bu gösterene cevap verebiliyor. Ve bir de neomitik inançlar. Çünkü kolektif olana dair bir muhteviyata ermek adına yeni bilinmezlikler gerekiyor. Bu bağlamda komplo teorilerinin bile bir piyasası icat olunuyor. Yeni tedirgin ediciler toplumu ayakta tutsun diye. Daha tehditkâr ötekiler… Modernizm ve post modernizm tüm verileri ortaya koyarken, kötünün neden kötü olduğu ya da bozuk olanın tamirinin nerede olduğu gibi bilgilerin sığ ve bilinebilir hale gelişinin kolektif olanın beline bir darbe vurduğunu da görmemiz gerekiyor. Eski ile yeniyi birleştiren yeni komplo teorileri farazi, uçuk, daha tehditkâr, daha inanılmaz. Herkes yeni korkunç iblislerini meleklerini yaratmanın peşinde. Bilimin seküler havasına sızmaya dair spiritüel bir doku ekleme çabasında. Dünyayı distopik kılmak, her an tedirginlik ve tedirginlikten beslenmek sürecinde olduğunu görüyoruz. Tedirgin olanda dahi mit vardır. Korkunun sosyal psikolojik yansıması hem düzeni hem yeni korkuların keşfi olarak hep bir düşman tezahürünü de inşa ediyor. Literatür, bir düşman ve rakip varsa başarı vardır demektedir. İlla bir düşman tezahürünün sebebi, bir üst akıl, bir ötekinin kolektif varlığı değildir. Bazen bilinç dışı istemsiz ya da sezgisel bir alışkanlık ile tepkiseldir. Tedirginlik bu bağlamda olası tehditlere karşı, bir ön hazırlık durumu gibidir.
Mit dilden öncesidir. Mit olanı kurgulamadan logosa geçemezdik. Kognitif olanın ilk aşamalarından biridir. Amigdala olmasaydı biz olmayacaktık. Amigdala nın beyne gönderdiği mesajların rasyonalitesi yani beynin kendi kimyasına verdiği yanıtlar işte bu günü kurmanın yanıtları oldu. Korkuları batıla yorarken aslında bir kültür oluşmaya da başlamıştı. Ön lopların türettiği kültürde korkulu hikâyeler, masallar, sfenksler, totemler var. Kimya çok şeydir. Mit kimyadan doğuyor. Korkan insanın hezeyanları aynı zamanda hem entropiye hem düzene dair bir yap boz düzeni içinde var olmaya devam edecektir. Yıkım illa ki yeni bir düzen için olacaktır. Düzen görünen kendi içinde zıtlıklar ve çatışmalar barındırır. Yıkıcı olan işte bu öğelerdir. Kurar yapar tekrar yıkar insan. Huzura kavuşamaz. Klasik modernizmin mükemmeliyetçiliğine karşı Duchamp’ın pisuvarı bir düzen bozucu imge olarak ortaya çıkıverir. Bozuk düzende doğru tartmayan tartılar adaletin hep söylev boyutunda kalışı işte böyle Abject* olan ortaya çıkarıverir. İnsan bozuk olandan huzur bulamaz ve düzen görünenin bozukluğunu ifşa noktasında bir objeckt** ile tekrar bozar. Tedirgin, anarşi, bozucu olur insan. Sonsuz dürüst bir düzeni belki de hiç bulamayacağı bir bozma aygıtıdır insan. Post modernizm bozuk olanın olduğu gibi kabulüne benzer. İnsanın objeckt ve aynı zamanda abjeckt oluşunu peşinen kabul eden, bozguncuyu barınıdır içinde. Bu bozgun klasik olanın meta öykülerine karşıt yeni bir hikâyedir. İnsanın yeni hikâyesinde aleni hatta pornografik olana yer vardır. Sinema ölümü, kıyımı, sevişmeyi olduğu gibi gösterir. Klasik dönemlerde aşk sahnelerinde ay buluta girer. Işığı kapatırlar. Hepsi bu. Gizlerin peşi sıra bir düşlem dünya yaratılırdı. Ancak insan kendine yarattığı o korteks dünyanın travmaları ile başa çıkamayınca gizlere pek yer kalmadı. Amansız doğanın ürettiği insanın rasyonalitesinde amansız kendi travmaları saklıdır. Yani insan bula bula kendi travmalarını, kendi acımasızlığını, kendisinin sonunda bir Oppreheimer olduğunu görmüştür. Teknoloji, bilim ya da sanat insana kendisinin bir Deccal, bir Dionysos olduğunu göstermişti.
İnsanı ele aldığımızda; bozuk, çirkin ve tedirgin olanın altındakini görmek mümkün olacaktır. Bozuk ve çirkin olanın altımdaki gizem, saklanan, özlenen, güzel benliğin korunumu gibi geliyor bana. İnsan özünde ya da ruhunda dürüst bir varlıktır. Ancak menfi, ideolojik ya da varlıksal olanın, kimliksel olanın korunumu noktasında, tehditkâr, fesat, çirkin, bozulmuş hale gelir. Katı insan, acımasız insan özünde, incinmiş bir güzele siper etmiştir kendisini. Fesat eder, faşizan olur, ayrımcı düşünür ve o insan miyaljiler de yaşar. Kendinde kurguladığı üst benliğin yetmediği, kendinde büyük oranda çeliştiği noktada da tanrıları icat eder. Tüm yapıp ettiklerine bir referans arar. Tanrılar, mitos ataerkilin ideolojik ürünleridir. Ancak anaerkil de bir komün ideolojidir. Amazon kadınlarının savaşlar uğruna, okları sağlam tutabilmek adına memelerinden birini feda etmelerinde de adanmış bir ideolojik duruş vardır. İnsan neslin idamesinde, en iyiyi ararken patolojiktir. Optimum ya da makulün dünyası belki de ölüm gibidir. Suçluluk en baki duygu olarak medeniyetin inşasında önemli duygu durumu olarak vardır. Ve insan kendinden utanmayı öğrenmiştir. Araçsal düşüncelerin asıl amacı varoluşsal olanın daimi kılınması gibi görünüyor. Çirkin, bozuk ve kötünün taklidi de araçların kendinin ifşası olarak grotesk bir biçimde yaşamın tamda içindedir. Hayat sahnesinde hayatın mukallitleri bazen rollerine kendilerini iyice kaptırır ve kendilerinin kötü bir taklidi olurlar. Her kimlik bir mukallit, her kimlik bir aidiyet taklidi olmaktadır. Kendinden tedirgin insanın kimlik inşasından sonra yine kendini tehdit altında hissetmesi ve bir öteki ile kavgası gelişmektedir. Aslında makul, optimum ve normal görünen, patolojik, düşmanca ve hemen her kötücül duyguyu bastırmış, bir vazgeçiş olgunluğunun taklidini yapıyor demektir. İnsanın gerçeği de roldür. Ötekine dair bir poz kesmek der Agah Aydın. Lacanyen görüşte; bir öteki de kendinde gördüğü tedirginliğe bir kimlik vermek gibidir. Şikâyet, düşmanca söylem, hep bir aktarımdır. Özetle hepsi biziz. Ve aslında hepimiz masumuz. Her duyguyu da biz icat ettik. Biz oynadık…
Ekim 2023 – HAVVA AĞRAL
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz