Kitaplar

IRMAK KİTABI  Üzerine Birkaç Söz: Ali Özenç Çağlar

-Kitap Tanıtım-

Gazi Tuğrul Ertuğrul’ dan hafta içinde bir kitap aldım. Çanakkale Kepez’den postaya verilmiş. Öteden beri her kitap benim ayrı bir sevinç kaynağım olur. Artık yazarıyla da, kitabıyla da tanışık oluruz ve onları olduğu gibi benimser, sahiplenirim. Burada beğenip beğenmemek değildir söz konusu olan. Çünkü ortada bir ürün, emek vardır, saygım onadır. Yazdıkları ile ilgili olarak kim kusursuzdur ki. Elli yıldır yazıyorum, hala istediğim noktaya erişemedim. Eskiden, “çok eğitim görenler, çok okuyanlar çok iyi yazar olur” diyordum da, bir arkadaşım şöyle demişti bana: “Eğer öyle olsaydı bütün eli kalem tutan emekli memurlar yazar olurdu o zaman.” Haklıydı aslında. Eğer bir insanın damarında varsa, biraz da disiplinli ve öğrenmeye açıksa, onun karşısında kimse duramaz. O yüzden yüksekten atarak büyük laf etmeye gerekiyor.

Yazarın Irmak Kitabı, biçim olarak alışılmışın dışında, 21’x 9.5 santim boyutunda. Gerek kapak, gerekse iç kâğıdı kaliteli, şık bir baskı. Ancak içindeki yazılar daktiloyla yazılmış gibi bir hava veriyor, silik . Yayıncı neden böyle düşünmüş bilemiyorum. Yıllar önce Yazko-Edebiyat Yusuf Ziya Bahadınlı’nin bir kitabını bu şekilde basmıştı ve hoşuma gitmemişti. Fakat Irmak Kitabı pek öyle değil. Ancak normal baskı olsaydı, belki albenisi daha iyi olurdu. Tabi bu benim görüşüm.

Doğrusunu isterseniz kitabın yazın türüne ne diyeceğimi bilemedim. Zaten bunu kitabın başına konulan Suat Hayri Küçük’ün o başlıksız yazısında da görüyorsunuz. Bu yazı daha baştan kitabın düzeyini gölgeliyor kullandığı dille. Oysa kitabın yayını için böyle bir sunuma –önsöz-e hiç gerek yoktu.

Kitabın kendi diline ve türüne gelince: Deneme değil, öykü, ya da uzun öykü de değil. Belki anlatı denilebilir mi? Onu da bilmiyorum. Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi, konu ırmak. 1. ve 2. Bölümlerde Irmak, ya da Irmaklar üzerine değinmeler var. Bana göre yazar bu iki bölümde  kendi simgesel anlatımının fazlaca etkisinde kalmış ve şiirsel bir dil ile Irmak/lar üzerine yaptığı çeşitlemeler kitapta yersiz bir boşluk yaratmış. Ben de okurken, “bu yazılanlar düz şiir mi, yoksa anlatı mı?” diye tereddüt ettim. Ama değildi, Irmakları anlatıyordu.

Kitap şu cümlelerle başlıyor:

(….) “Çıkıyorum. Bu benim çabam, oluşum. Sudan ve onun bedeninden yola çıkıyorum. Sürekli devinen ve ilerleyen, önüne gelen her şeyi akışına katmayı arzulayan ırmaktan. Suyun kurduğu cümleler gibi uzayarak ilerleyen ırmağın anlamını arıyorum, örüyorum, bu benim örüntüm.” (S.11.)

Birinci ve ikinci bölüm aynı tonda ve aynı imge yoğunluğu ile sürüyor. Şöyle devam ediyor yazar:

(….)Irmak, akışı esnasında bir çok karşılaşmanın oluştuğu sayısız anlar içerir. Bunca karşılaşma sonunda etkin ve aynı zamanda bazen edilgendir. Bu etkinlik içerisinde ırmak, kendinden alır ve kendinden verir” (S. 15)

(….)”Su, ırmağın zihninin ve bedeninin tekliğinde bu var olan direncini tüm zamanlardan bağımsız  olarak sürekli yinelemektedir.” (S.16)

İkinci Bölüm’den bir alıntı daha:

(….) “Doğanın içinde, bedenimizdeki damarlar gibi besleyici, taşıyıcı ve yaşam sürdükçe devinip duran ırmağı bulurum. Bir pirzma gibi renk, biçim ve anlam görürüm onun var oluşunda.”(S.26)

Yazar, bir ırmak’tan bahsetmiyor burada, sadece ırmak/lar ‘dan bahsediyor. Fakat ikinci bölümde anlatının içeriği yavaştan değişiyor; yazıda bir amaç beliriyor. Biz bunu şu satırlardan anlıyoruz:

(….) “Dünyanın ırmaklarını söylemeden önce şarkımızı, içimizdeki ırmağın ritmini duymalı ve sormalıyız, “Benim ırmağım nereye akıyor*” diye.

Bundan sonra İkinci ve üçüncü bölümde yazı, türü, bir anlatı olarak ayakları yere basıyor ve o antik Sakamandros Irmağı’ndan çıkarak, esas konuya giriyor:

(….) “MÖ 1260. Troya Savaşı’nın hareketli anları, Homeros, göğsümüzde köpüren o epik söylemiyle, her çağda insanın zihnine çiziyor savaşı. Önce surlarını, sonra koskocaman  Troia Ovası’nı, yanında haşmetle akan gümüş anaforlu Skamandros Irmağı ‘nı çiziyor zihnimizin gözlerine.” (S.59) diyerek, anlatı ilerliyor.

Yazarın konuyu ele alış biçimi değişik, anlatımı biraz nesirden uzak, şiir dozu fazla kaçmış bir uslup denebilir mi, bilemiyorum. Galiba aynı konuda yazar da zorlanmış… Burada bir şeyin altını çizmeliyim. Kalem işlek, ifadeler sağlam, bağlantılar, örneklemeler yerli yerinde ve güzel.

Aslında ben, gelecekte, Gazi Tuğrul Ertuğrul’un çok başarılı ürünlerin altına imzasını atacağını düşünüyorum. Çünkü yazarın oldukça iyi, sağlam bir alt yapısı var. Tarihi ve mitolojiyi iyi biliyor. Fakat, bir ürüne başlamadan önce dilini iyi seçmeliyiz; öyküyse öykü dili kullanılmalı, romansa roman, şiir yazıyorsanız, istediğiniz kadar bol imge de; tabi kaleminizi absürt bir duvara çarpmamak kaydıyla. Ağdalı bir söylem yerine, yalın, anlaşılır bir dil kullanmakta yarar vardır.

Buradan yazara içtenlikle başarılar diliyorum…

*-Irmak Kitabı/Gazi Tuğrul Eryuğrul/1. Baskı/Akademim Yayınevi. Çanakkale/79 sayfa.

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın