SELÇUK, TANJU, KEMAL VE (HALİT NARİN) AİLESİNE DAMAT OLMAK!!!
Selçuk, babası İstanbul’da mali durumu çok iyi olan ünlü bir Doktor, kurulu düzenle barışık yaşayan aile’dendi.
İstanbul Yeşilköy semtinde varlıklı ailelerin bulunduğu Site içinde yaşıyorlardı. Komşuları, zengin yakın ilişkileri de olan bir aile. Hatta,1965’de Demirel öncesi kısa bir dönem’de olsa başbakan atanan Suat Hayri Ürgüplü, o dönem Türkiye İşverenler Sendikasının Başkanlığını yapan Halit Narin, Çanakkale Seramik İşletmesinin sahibi İbrhim Bodur gibi Türkiye’nin politik yapılanmasında etkileri olan aileler vs. onlar için çok tanıdık.
Selçuk öğrenimini sürdürmek için geldiği Almanya’da var olan temeli üzerinde sosyalist mücadelenin içinde birikimini, etkinliğini geliştiren ortamda, ailesinin koşullu maddi desteğini kabul etmeden, toplumsal yaşamın içinde, öğrenimini bulduğu iş yerlerinde çalışarak kendi olanaklarıyla sürdürüyordu.
Böylesi bir ortam’da tüberküloz hastalığı bulaşınca haftalarca hastahane’de tedavi altına alındı.
Ailesine haber verildikten sonra Köln’e gelen annesi Köln Türkiyeli İşçler Dayanışma Birliği (KTİDB) içinde kendisini istanbul’daki yaşamın çok dışında ve alışık olmadığı insan ilişkiler içinde buldu oğlunu…
Kendi doğallığı içinde oluşan, gelişen gösterişten uzak insani ilişkilerdeki samimiyet ve ilgi alanlarıyla bir başka dünya, yaşam biçimiydi KTİDB çevresi.
Küçümsemek değildi, kadının temel bakış açısı. Kendi dünyasında olmayan insanların arasında nasıl davranacağını bilememenin, biraz da bu çevrenin oğlunu etkilemesinin kabullenilmemişliğinin ikilemi içinde şaşkınlık yaşıyordu.
Dernek üyesi olmayan ama sıkça uğrayan Dursun abinin Tramvay’da tesadüfen Selçuk ve annesiyle karşılaşması bu işin üzerine tuz biber ekmesine neden oldu.
Dursun abi, meraklı, sürekli sorular yönelten, ama yanıtları aynı ilgi ile dinleme alışkanlığı olmayan bir insandı. Birini dinler görünürken bir başka konuya yönelmesine alışıktık.
Hastahane ziyaretinde sağlık durumu ile ilgili bilinen muhabbet; Selçuk’un ’’annem yavaş’da olsa bizim yaşamımıza alışıyor düşüncesi, dün çıktığımız Köln turunda Dursun abi ile karşılaşınca her şey başa dönmekle kalmadı, annemi yeniden kendi siperlerine itti diyerek anlatmaya başladı.
‘’Dün hava almaya çıkmak için bize izini verdiler. Anneml’e çıktık. Şehir turu sonrası Tramvay’la dönerken Dursun abi ile karşılaştık Tramvay’da. Beni görünce yanımıza geldi ve merhaba bile demeden,
‘’Yahu nerdesin günlerdir Selçuk, iki haftadır göremiyorum dernekte seni sordum!’’ sorusuna,
“tüberküloz oldum abi, tedavi görüyorum hastahanede. Bu gün bir kaç saatliğine annem ile dolaşmaya çıktık karşılığını veriyor.
Ama adam, her zaman ki gibi söylenileni dinlemediği için olacak –
“Vah vah, üzüldüm, geçmiş olsun” demeden, –dediğimi anlamadığı için-, öyle miii, çok sevindim, memnun oldum.’’ Diyerek, telaşlı telaşlı ayrıldı yanımızdan. Annem öylece şaşa kaldı. Ne diyordu bu adam.
Tabi annem bunun üzerine öfke ile yüklendi bana ve her fırsat’da konu ederek aynı bandı gidesiye kadar döndürdü durdu:
’’Selçuk bu kimdi, neler söyledi öyle, senin ne işin var bunun gibi insanlarla, baksana çok sevindiğini söyledi, sen, tüberküloz oldum deyince ve çekip gitti herif…’’
Selçuk, “Dursun abi tüberküloz’un verem olduğunu anlamamıştır, aslında iyi, saf insandır diyor, uzun uzun. Amasüre yatıştıramıyor kadını.
Selçuk iyileştikten sonra, oğlunuu İstanbul’a götürmek için çok çabaladı annesi. Ama çocuk, kararlı duruşuna, sınavlara girmem gerekiyor gerekçesini de ekleyerek zor ikna edebildi annesini.
Hesas mesele, HALİT NARİN’E DAMAT OLMAK!!!
Selçuk iyileştikten iki ay kadar sonra,1978’in yaz aylarında, bizim dernek başkanı Misak abinin komutasında ve onun arabasıyla Selçuk,Tanju, ben Türkiye yolculuğuna çıktık.
Sofya’ya yaklaştığımızda Misak abi, (BKK) yani Bulgaristan Komünist Parisi üyelerinden, Basri Mahmudov, Bahri İbrahimov sofya’da yaşıyorlar. Zaman, süre sıkıntımız da yok, uğrayalım mı? Sofya’da güzel şehir, gezdirirler bizi. Oy birliğiyle kabul ettik.
Misak abi yapısı gereği sevecenliğine duyarlılığını da katarak yaşamayı seven bir insan.
Ben daha partinin saflarına yeni girmişim, Selçuk ve Tanju kadar yakından tanımıyorum, dünyam henüz sis içinde. Ama Misak abinin anlatımlarında, davranışlarında bana karşı olan duyarlılığını hissediyorum.
Saat 10.00 da bizi almaya gelecekler, evlere gidip sıkıntı yaratmayalım düşüncesiyle 08.00’de kahvaltıya indik kaldığımız otel’de.
Kahvaltı sofrasında kaşkaval, beyaz peynir, tereyağı, reçeli zeytin yeşilgiller ve sandviçler var.
Sandviçleri kesmek için bıçağı dokundurduğumuzda yarısından yakını kum misali tabaklara döküldü, yani bayat. Biz gençlerde tepki yok, bunlar ne biçim sandviç, gibi.
Misak abi’nin gözleri bir an bana yöneldi ama ortaya konuştu:
‘’Yoldaşlar bilmem biliyor musunuız? Bayat ekmek, sandviç sağlık için çok yararlıymış, aklınıza bir şey gelmesin bunlar niye bu kadar bayat diye’’
Tanju: ‘’Misak abi sağlıklı mı gerçekten bilmiyorum ama bu sandviçler bayat ötesi, elimiz de kalıyor, bizi olumsuz düşüncelerden korumaya çabalama boşuna.
Ama, tam geri adım atmadı Misak abi:
‘’Tamam bayat ötesi durumdalar ama bayat ekmek mamülleri gerçekten yararlıymış insanlar için’’ Bıyıkaltından gülüştük.
Öğleden sonra Sofya içinde dolaşıyoruz. Sofya gerçekten güzel şehir. Sayısız Ihlamur ağaçlarından insanı etkileyen Ihlamur kokusu mest ediyor insanı.
Bir ara yine Misak abinin, ’’Yoldaşlar bilmiyorum dikkatinizi çekti mi, çok dikkatli baktım, saçları dökülen insan yok caddelerde’’ dedi.
Selçuk’un sesi yükseldi: ’’ Misak abi lütfen! Sakın bunu da sosyalist sistem’in varlığına bağlama! Slavların saçlarının gürlüğünü bilmeyen yoktur…’’ diye yanıtladı hemen.
İstanbul’dayız:
Selçuk Misak abiyi, beni ve TANJU’yu yemeğe davet etti.
Tanju’nun ailesi Fatih semtinde, arkadaşım Aksaray semtinde oturuyorlar. Birbirine bitişik iki semt.
Selçuk özel araba ile bizi aldı ve Yeşilköy’e doğru giderken, Kemal annem Tanju’yu tanıyor, Köln’e yanıma geldiğinde tanıdın, biraz cinstir kendi dünyasında. Köln’deki hengamede seni yakından tanıma ortamı olmadı, dedi, annesinin insani ’’değerlerini’’ anlattı. Ne derse desin huyuna git, söyleşi alanının dışına çıkmasan iyi olur gibi örneklerle süsledi uyarılarını…
Sen misin beni uyaran Selçuk, ben bir dikkatli, bir dikkatli, ağzıma çatal’la bir şeyler giriyor mu girmiyor mu belli değil, hele bir karpuz yiyişim var, elimde çatal, bıçak kesme şeker büyüklüğünde parçacıkları götürüyorum ağzıma.
Annesinin bakışlarının üzerimde olduğunu farkettikçe hareketlerim daha yavaşlıyor, masanın altında Selçuk’un ayak uyarılarını alıyorum abartmaaa mesajı veren…
Annesi beni çok sevdi, Kemalciğim gel yanıma otur. Soru – yanıt olmadan benden benimle ilgili bilgi aldı söyleşi ortamında…
Söyleşinin ortamında kahveler gelince kahveye yönelen eli sigara paketine uzandı ve bu meret kahve’nin iyi arkadaşıdır, sen de bana eşlik et balkon’a çıkalım önerisine olur dedim.
Çıktık balkona:
“Kemal oğlum sakince beni dinle şimdi!” dedi kadın. “Tanju’yu tanıyorum zaten, seni de çok sevdim, bırakın eşitliği, demokrasiyi hepsi var ülkemizde, eksik tarafları varsa bile zamanla düzelir. Halit beyin (NARİN) kızları var, Selçuk’u tanıyorlar, Tanju’yu görmüşlükleri var, sen de ortama uyumlu, sempatik, kızları etkileyecek birisin.
Halit beyin hanımı ile samimiyiz, tenis sonrası bir araya geldiğimizde bir gerekçe bulur, konuyu açar düşüncesini öğrenirim ikna edeceğimi düşünüyorum. Madem bir ay kadar daha İstanbul’da olacaksınız, tanıştırayım sizi, beğenirseniz birbirinizi gerisini bana bırakın, ben sizi burada evlendireyim. Gelin bırakın bu işleri. dedi tekrar tekrar.
Ama biz bırakmadık bu işleri!!!
Kadının samimi düşünceleriydi bunlar ve üçümüz evet deseydik, Narin ailesinin Damatları olacaktık şimdi!!!
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz