Tuncel abi bizim mahallenin en bıçkın delikanlısıydı. Mahallenin en güzel kızı Müjgan’a sevdalıydı. Hani kitaplarda, filmlerde anlatılan sevdalar vardır ya onlardan on gömlek üstündü sevdası. Büyük lafların küçük adamıydı. Kendine has bir jargonu vardı. Kitaptan konuşur gibi konuşur, bol alıntı yapardı. Bazen Sartre olurdu. Bazen Camus hatta Çoğu zaman da Çehov olurdu. Ama en sevdiği roman Karamazov Kardeşlerdi. Mahallenin gençlerini hep bu romandan bir sözle selamlardı. ‘’Karşıdan bakmak insanı daima yanıltabilir.’’ Ne dediğini pek anlamasak da gıpta nasıl edilir onu öğrenmiştik. Mahalle maçlarında bize hakemlik yapardı. Adil olmak nedir Tuncel abiden öğrendik. Hakkaniyetli adamdı. Mahir gibi bıyıkları vardı. Bazen her şeyden sıkılıp sakal bıraktığı da oldu. Müjgan’a olan sevdası bize bir kadın nasılda güzel seviliri öğretti. Her daim jilet gibi giyinir öyle çıkardı sokağa, sivri topuklu eski kabadayı kunduraları, siyah kumaş pantolonu, beyaz gömleğinin üzerine giydiği deri yeleği ve köstekli saati ile eski zamanlardan kalma mahcubiyetini fiyakalı taşırdı. Biz çocukken böyle güzel adamlar yaşardı. Biz büyüdük. Atların karasına, insanın puştuna kaldık. Gökyüzünden düşen yıldızlar otel tabelalarını süslerken bizler o otellerde çalıştık. Tüm mahalle yavaş yavaş dağılırken ne olup bittiğini anlayamadık. Her şey ağır ağır akan bir su gibi gözükürken bir anda sele kapılıp sürüklendik. Tuncel abinin dediği gibi ‘’İnsan ağırlığı kadar sürüklenir.’’
Ben, Hasan ve telli Bahri, Tuncel abiyi kahraman gibi görürdük. Bileklerinden ağ atamazdı belki ama yüreğinden aldığı gücü yumruklarında taşırdı. Telli Bahri de mahallenin en vicdanlı çocuğuydu. Dişleri yamuktu ama vicdanı yamuk değildi. Sonradan tel taktırdı. Birkaç sene tel ile yaşaması gerekliymiş dediler. İlk zamanlar çok utandı bu durumdan, sokağa bile çıkmadı. Kendini eve kapatmış gibi gözükse de kendini kendine kapatmıştı. Telli Bahri evden çıkmayınca, Tuncel abi çözüm aramaya başladı. Bir gün yarım kalmış gece kondu inşaatının gölgesinde otururken Tuncel abi yanımıza elinde tellerle geldi. Şaşkın şaşkın baktık Tuncel abinin suratına. Dişçide yaptırdığı takıp çıkabilen telleri bize verdi ve takmamızı istedi. Bahri’nin bizi telli görmesiyle her şeyin düzeleceğini düşünmüştü. Telleri takarak Bahri’nin evine gittik. Bahri’nin utancı kapıyı açmasına izin vermedi. Pencereden baktı bize, gülümsedik. Dişlerimizdeki telleri görünce utancı içinden çıkarak pencereden aşağıya düştü, düşerken Bahri kocaman gülümsedi. ‘’Kardeşlerim benim..’’ diye haykırdı sokağın tutarsız tavrını yıkarak. Tuncel abinin sorun çözme biçimi her zaman yumruklarını konuşturarak olmuyordu. En son çare olarak saklardı yumruklarını, nadiren kavga ettiğini görürdük. Tek başına beş kişiyi Mike Tyson gibi mahallenin ortasında dövdüğü o günü hiç birimiz unutmadık. Bize de böyle adam dövmeyi öğretir misin? diye sorduğumuzda çok kızardı. ‘’Adam dövmek herkesin işi değil.’’ derdi. Sonra da ‘’Siz okuyarak adam döveceksiniz.’’ diye eklerdi. Ama devirin değişip okuyanların dayak yediğini görseydi, kesinlikle bize kavga etmesini öğretirdi.
Ne yazık ki Müjgan’a olan sevdası Tuncel abinin sonu oldu. ‘’Beni bu sevda öldürecek.’’ derdi inanmazdık. Müjgan’ı boğazın karşısından semtlerin en afillisi olan Nişantaşı’ndan Haluk isimli galericiye gelin vermişti babası. Tuncel abi bunu öğrenince dayanamadı. Haluk’un galerisini tek başına bastı. Camlarını indirdi önce sonra içeriye daldı arabaların camlarını indirdi. Zenginin arabası bile bir başkaydı. Camlarına vurdukça elindeki sopa kendine sekiyordu. Bizim mahalledeki Şahinlerin camlarına bir kere vursan tuzla buz olurdu. Velhasıl Haluk’u galeride bulamayınca adamlarından birini yaralamıştı Tuncel abi. Birkaç gün saklandı. Olay unutulunca ortaya çıktı. Yine jilet gibiydi tavrından ödün vermemişti. Müjgan’ın peşine düşeceğinden kuşkumuz yoktu. Tam da düşündüğümüz gibi oldu. Tuncel abi Müjgan’ın peşine düşerek Nişantaşı’nda kaldığı evin yolunu tuttu. Kapıdaki güvenlikleri haklı bulduğu yanının verdiği telkin ile yumrukladı. ‘’Müjgannnnn…’’ diye haykırdı. Müjgan dışarı çıktı. Tuncel abinin gözlerinin içine bakamadı. ‘’Neden Müjgan neden bana gelmedin.’’ dedi Tuncel abi. Müjgan gözlerini yerden kaldırarak ‘’Gelemezdim. dedi. Senin mahalledeki duruşun, tavrın seni güzel yaptı benim gözümde ama dünya mahallenin dışında başka dönüyor Tuncel ve ben başka dünyaları istiyorum.’’ dedi. O an anlamıştı Tuncel abi dünya bizim dışımızda dönüyordu ve içimizdeki dünya gerçek dünya kadar güzel değildi. Hiçbir şey demeden çekip gitti. Müjgan’la olan anıları yanına kâr kalmıştı.
Dönüp dolaşıp mahalleye geldi. Fiyakalı görüntüsünden eser yoktu. Gözyaşlarıyla terinin birleşmesi gömleğini sırılsıklam yapmıştı. Tüm mahalleli gözlerini Tuncel abiye dikti. Ne yapacağını merakla bekliyorduk. Meyve kasasının üzerine çıktı. ‘’Ben bir kadın sevdim, bin kadına kör oldum. Ben bir kadın sevdim, ellerim gül koktu. Ben bir kadın sevdim, gözlerim dünyaya sataşmayı bıraktı. Bana bakmayın insanlarım. Siz yine de yanmaktan kaçmayın yanın ki kalbiniz kabuk tutmasın.’’ dedi. O derken bizler meyve kasalarının içine girip saklanmak istedik. Bu güzel adam sevdaya nasıl sahip çıkılır, adil nasıl olunur, düşen nasıl kaldırılır ve en önemlisi empati yapmanın bütün bir yaşamı nasıl değiştirebileceğini bizlere öğretirken mahallenin her köşesine ilmek ilmek dokuyarak gitti. O geceden sonra Tuncel abiden kimse haber alamadı. Ben, Hasan ve telli Bahri büyüdük, koca adamlar olduk. Bahri telleri attı dişleri de vicdanı gibiydi artık. Hasan, top oynadığımız arazinin üzerine yapılan beş yıldızlı otelde vale oldu. Bense hiçbir şey olamayacağıma inanıp işportacı oldum. Kitap sattım. Bir tek kitabı satmadım.(Karamazov Kardeşler) Tuncel abinin anısını satamazdım. Böyle böyle yuvarlanıp gittik. Yıllar koynumuzda dolanırken bizler iyi kalmaya çalıştık.
Her şey bitti sandık ama bitmedi. Bir ikindi saati Hasan’ın telefonu ile irkildik. ‘’Tuncel abi burada lan’’ dedi. Sevinç ve şaşkınlığı bir arada yaşadık. ‘’Nasıl orada lan’’ diye karşıladık Hasanı. ‘’Beni görünce hemen tanıdı Tuncel abi. O gece ortadan kaybolduktan sonra Almanya ya kaçmış oradan da İsviçre’ye sabun üretimi yapan küçük bir atölye açmış ismine de Müjgandemiş. Ellerini her sabah onunla yıkamış neyse sonra işler iyi gidince fabrika kurmuş parayı da bulmuş. Merak etmeyin hala jilet gibi ve deri yeleği hala var. Durun lan kapatmayın son bir şey daha var. Şu çocukluğumuzun baharını karartan otel diyorum, -hani arsası yeşil saha iken top oynadığımız- işte bu oteli Tuncel abi satın almış. Oteli yıkıp halı saha yapıp işletmesini bize verecekmiş. Hadi lan şimdi kapatın da gelin yanıma.’’ Her şey bitti derken yeniden başlamıştı. Büyük adamsın Tuncel abi. Müjgan sabunları Türkiye’de de satılacaktı ve artık Müjgan elini her sabunlayışında daha çok kirlenecekti.
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz