Küstüm Çiçeği ve Yalnızlık
Yalnızlık; sosyal çevreden izole edilme, kendini diğerlerinden uzak görme hissi, ruh halimizdir. Kişinin duruşunda görülmeyen iç yangı, küstüm çiçeği, yaprağın ucunda düşen kırılgan su damlası… Narin kanatlı kelebeğin rüzgârda savruluşu yalnızlık.
Şehirleşme, ekonomik ve sosyal alanda yaşanılan zorluklar, gelecek kaygısı, alışkanlıkların değişmesi bireyselleşmeyi de beraberinde getirdi. Arkadaşlık, dostluk, akrabalık, komşuluk ilişkilerinin zayıflaması ve aile bireylerinin bir arada olmayışı yalnızlaşmaya neden olan unsurlardan bazıları. Günün koşulları kişileri yalnızlığa iten nedenlerin başında gelmekte. Dayanışma, sevgi ve güven duygusunun zaman içinde azalması, bireyin yaşam sevincini yok ettiği gibi, psikolojisini de olumsuz etkiler. İşte o zaman yürek küstüm çiçeği bahçesine döner ki, o bahçede çiçek toplanmaz…
Uzun süre yalnız ve yalnızlık duygusu yaşayanlar birçok hastalığa kapı aralar. Gerilim ve mutsuzluk vücut direncini ve bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Depresyon, hafıza ve fiziksel sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Yoğun yalnızlık hissi yaşayanlar adeta felç olmuş gibi aşırı bir umutsuzluk, kaygı ve gerginlik içinde sıkışıp kalırlar. Bir kurtarıcı beklerler o dar alanda…
Unutmayalım ki; yalnızlık çeken kişi ya da kişiler; dışlanma, güvensizlik, kızgınlık, alınganlık, kendi kabuğuna çekilme duygusunu yoğun yaşar. Saygı yitimine uğrar. Stres, hormonların salgısını arttırdığı için kaygıları artar. Kendini toplumda soyutlamaya çalışır ki bu da yetersizlik ve değersizlik hissi yaşatır. Gülen göze, sevgi dolu bir bakışın dilencisi olur o kuytuda.
İstersek; acılarımıza, kırgınlıklarımıza, ruh incinmelerimize merhem olacak
çözümler üretmeyi başarabiliriz. Sorunlarımızla dilsiz konuşur, dertleşir, duygu dalgalanmalarını sakinleştirmek için zamanı kullanabiliriz. Kabaran yürek mayasını söndürmek için yardım istemekten geç kalmadan, iç ferahlatıcı ışık aranmalı…
“Gökyüzünü kaybetmiş bir kuş gibi, üzgün, yorgun ve de kırgınım hayat” Eflatun’un dediği gibi hayata kırılır, gücenir, kabuğumuza çekilir, dar alana sıkışıp kalırız zaman zaman. Hiç düşündük mü? Bu ruh kırılganlığımız kaç kişinin umurunda ? Gerçek o ki; pek de umursanmaz.
Peki yalnızlık nereyi mekân seçer? Kuşku yok ki düşüncenin kapı araladığı yüreğimizdir. Yüreği yoran; yalnızlık için harcadığımız güç ve dirençtir. Onunla yürümek yazgı değil, yaşam koşullarının sonucudur. Etrafımız kalabalıkken, dost ve arkadaşlarımız varken de yalnızlık duygusunu yaşayabiliriz.
Yağmurda iliklerine kadar ıslanmak kimilerini ürkütse de, kimileri o ıslaklığı teninde duyumsamanın hazzını yaşar. Kişiden kişiye değişim gösteren bir algılama durumudur bu. Yalnızlık da bu duyguyu yaşatır bireye. Kimi sonsuz haz alıp mutlu olurken, kimisi de kendini çözümsüz sorun yumağı içinde, ışıksız kaldığını düşünerek karamsar bir ruh haline bürünür. Önce kendine, sonra çevresine küserek kırgınlık çemberini genişletir.
Yalnızlaşmanın annesi kırılganlıktır. Kırgınlıkla başlar, yalnızlıkla yola devam eder. Kırılan gönül üzgündür.
Sıkılma ile yalnızlık duygusunu karıştırmamak gerekir. Sıkılma kısa süreli, yalnızlık uzun süreli yaşanılan duygusallıktır. Belki de yalnızlık duygusunun yansıyan sonucudur, sıkılmak.
Kimler yalnızlık çeker? İletişim kuracak arkadaşı veya uygun çevre koşulları bulamayanlar, yaşlılar, iş ve aile içinde yaşanılan sorunlar, başarısızlık, kabullenilmeme, ya da bireysel sorunları büyütme, onları çözme yetisindeki yetersizlik.
Yalnızlık; dile tölerans tanımayan bir eylemdir.
Bu duygusal girdaba girmemek için ne yapabiliriz?
Elbette koşulları gözetilmek şartıyla birçok seçenek bulabiliriz. Müzik dinlemek, kitap okumak, resim, el işi yapmak, evcil hayvan beslemek, yazı yazmak, ilgi alanına göre kurslara devam etme, yol arkadaşı edinme gibi pek çok seçenek deneyebiliriz. Önemli olan kendimizi çözüm için hazır hissetmemiz.
İnsanlar yalnız olur da ağaçlar yalnız olmaz mı? Yalnızlığın sembolü Tenere Ağacı. Ah dili olsaydı da konuşsaydı. O Dünya’nın en yalnız ağacıydı.
Nijer’in kuzeydoğusunda, Sahra Çölü’nde bulunuyordu. Kendisine en yakın ağacın 400 km uzaklıkta olmasıydı. Belki o yalnızlık duygusunu insanlar gibi bilememiştir. Sonuçta yaşanılan yalnızlıktı.
Yüreğin derin kuyusuna düşen yalnızlık duygusu. Zamanın sahipsiz bıraktığı duygu, iç tenhalık, kalabalığın uğramadığı ıssız liman, sonsuz boşluk, kaybolma korkusu, fırtınada korunaksız kalan duygu, kıvrılıp kalınan sunak. İniş çıkışların yorduğu yürek zarı. İncinen kırılgan ruh, kafese konmuş kuş gibi çırpınsa da kimselerin umurunda olmayan yalnızlık. Duygu fırtınamız…
Yalnızlığı yaşamak kolay mı? Hele onu kabullenmek! Kimler yalnızlık denilen iç sıkıntıyla tanışık olmamıştır ki, ben de dahil. Sorulsa kiminin dili çözülür, kiminin yüreği. Of ya, neden ben, neden! diyen kapalı devre isyanı.
Yüreğin katmanları arasına sıkıştırılmış hassas duygular yalnızlık gözyaşlarını akıtır sessizce. Ördüğümüz kale duvarın gerisinde kala kalırız. Eğer yalnızlık bahçesinin kapısını açıp çıkmadığımız sürece, orada müebbet tutuklu olarak kalmaya kendimizi mahkum etmiş oluruz. Aslolan özgürlükse, çemberi kırıp çıkmaya niyetlenmek gerekir. Ver elini isyankâr ruhum demenin zamanı olmalı.
Yaşamın devamlılığı için; dayanışmanın, mücadele gücünün ve birlikteliğin önemi azımsanamayacak kadar değerlidir.
Peki olaya farklı bir pencereden bakamaz mıyız, şu yalnızlık denilen hassas duyguya. Evet farklı bir pencere açıp bakalım;
Kendimize verdiğimiz bir ödül olabilir,
Ya da; özlem duyduğumuz iç huzur,
İç sesimizi dinleme, onunla birlikte olma, aradığımız zinde zaman dilimi…
Yorgun ruhun istediği huzur ve dinlenme…
Sevmenin gölgesiz yansımasında kendimize açtığımız yer…
Biraz sakinlik çokça özgürlük…
Kalabalığın yarattığı gürültü ve yorgunluktan uzaklaşıp, sessizlik içinde kendimizle baş başa kalmanın derin huzurunu yaşama…
Tek kişilik zaman diliminde kendimizle sohbet etmek, dertleşmek, düşünce yığınında sıyrılmak için düşüncelerimizi elekten geçirme fırsatını yakalamak…
Bilgisayarda yazmanın savaşımını verirken, yaratmanın hazzını yaşamak…
Belki de klavyenizle dünya turuna çıkacak kadar zamanı zapt etme olanağını yakalama….
Var mısınız yalnızlık tarlasında, rakipsiz koşmaya…
Hangimiz zaman zaman kendimizle baş başa kalmayı istemeyiz ki. Üretmek, yeni fikirler oluşturmak, sağlıklı kararlar almak için yalnızlığa ne çok ihtiyacımız var. Ama bunun ayırdında olamıyoruz, ne yazık ki…
Yalnızlık denilen sessiz güçle çok önemli işlere imza atabiliriz.
Önemli olanyalnızlık duygusunu içimizde uzun süreli misafir etmemek.
-Eğer isterseniz yalnızlık sizin için verimli bir avantaja dönüşebilir…
26 Nisan 2026
***
Dergiler Arası / Değerlendirme / Nilüfer Uçar
“ Bir ulusun en değerli hazinesi, onu yükselten yayınlarıdır./
Churchill “
Kültürel birikim kumbaramız, vazgeçilmezlerimiz “Edebiyat Dergileri.”
Tarihte ilk yayınlanan dergi, İngiltere’de “The Gentleman’sJournal”olarak bilinmekte. “Ülkedeki beylere; haber, tarih, felsefe, edebiyat, müzik ve çeviri mektupları” konularını içermekteydi. İlk sayısı Ocak 1692’de basıldı.
Bizdeki edebiyat dergilerine bakacak olursak; Servet-i Fünun, Genç Kalemler, Türk Yurdu, Varlık gibi dergilerle başlangıç yapan ve günümüzde yayınları devam eden çokça dergimiz var. Basılı ve internet ortamında çıkan dergiler,yazarlarından aldıklarını okuyucularına sunan edebiyat elçileridir. Kültüre katkıları azımsanmayan edebiyat mutfağında; genç yazarların, şairlerin öne çıkmasına ve eserlerini editörlerin süzgecinden geçirmelerine olanak sağlayan alandır. Yazın dünyasına ilk adım atılan yerdir dergiler. Günümüzün usta yazarları, şairleri ilk nefeslendikleri edebiyat balkonudur aynı zamanda. Dergiler hangi boşluğu dolduruyor diye kendimize soralım? Belki de yeteri kadar iyimser olmadan yanıtlamaya çalışırsak, diyebiliriz ki doldurdukları boşluk, gördükleri ilgi kadardır. İlginin ve okumanın çok olması en içten dileğimiz olmalı.
Daha önceki “Dergiler Arasında” yazı dizisiyle bir kısm dergi tanıtıldı.
Dergilerimize kısacık bir göz atacak olursak, şimdiye deyin nasıl bir kaynak oluşturduğumuzu sanırım siz de göreceksiniz; ancak önemli olan bu kaynağı/ bilgileri bir arşiv gibi başucumuzda tutmasını bilmektir. Biz de size şu aşağıdaki adres listelerini hazırlamakla aslında bunu yapmaya çalıştık:
*****
1…Berfin Bahar Dergisi : İsmet Arslan
//berfinbahar@berfin.net//0 532 724 95 64
2…İnsancıl Dergisi :Berri Taş / Çengiz Gündoğdu
//insancıldergisi@hotmail.com// 0 212 249 80 19
3…Gökkuşağı Dergisi :Burhan Gümüş
//burhangumus1956@gmail.com// 0 534 763 62 72
4…Edebiyat Nöbeti:Celal Karaca
// edebiyatnobeti@gmail.com// 0 536 747 15 31
5…Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi: Tümay Çobanoğlu
// lacivert_2005@yahoo.com // 0 532 741 23 84
6…Çağdaş Edebiyat Sayfası : Ali Özenç Çağlar
// caglaraliozanc@gmail.col//0 543 286 09 50
7…Çini Kitap Dergisi : FehmiEnginalp
// cinikitap@gmail.com //0 224 223 01 19
8…Artemis Kültür Sanat Edebiyat Dergisi :Yusuf Çağlar
9…Eskişehir Sanat Dergisi :Şehabettin Tosuner
// esk.sanatdernegi@gmail.com// 0 222 230 25 57
10…Papirüs Dergisi : ŞenayVarlıoğlu Akdamar
//resillient.mesut@gmail.com // 0 532 200 43 19
11…Şiir Sarnıcı : Yaşar Özmen
12…Cüneyne Kültür ve Edebiyat Dergisi :Kamil Akdoğan
// iletişim@cuneynedergisi.com // 0 312 239 44 18
13… Tuna Dergisi : Yener Güneş
//tuna.zeitschrift@gmail.com //
14…Yaşam Sanat :Mehmet Taşar
// mehmet.tasar01@hotmail.com // 0 542 490 69 20
15…Mor Taka :Yaşar Bedri
// mortaka@gmail.com// 0 535 945 43 45
16…ÜvercinkaDergisi : Seyit Nezir
17… Şehir Dergisi : İbrahim Tığ
// ibrahimtıg@gmail.com //
18…Varlık Dergisi : Mehmet Erte
// varlik@varlik.com.tr //0 212 221 31 71
19…Eliz Dergisi : HilmiHaşal
// elizedebiyat@gmail.com //
20… Sarmal Çevrim : Bülent Elitok
Nilüfer Uçar / 14 Mayıs 2022
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz