Ben, bizi anlattım
Elif, kocaman salonda sanki korku tünelinden geçiyormuşçasına bir ürpertiyle tüm bedeni istemsizce titredi. O eller, ah o elleri koyacak yer bulamadı. Nereye koysa olmuyordu. Saçlarına geçirdi parmaklarını, dizlerinin üstüne koydu olmadı. Parmaklarını bir birine geçirerek kenetledi. Sanki salon zifiri karanlığın içinde yüzüyordu. Düşüyor hissine kapıldı bir an. Koltuğun kenarlarına sıkıca tutundu. Neden kimseler yoktu? Neden ışıklar kapatılmıştı! Hayret ses var gücüyle beyninden uğulduyor, derin vadide yankılanıp geri dönüyordu sanki. Yutkundu, etini sıktı, gözlerini kapatıp açtı. Derin derin nefes alıp verdi. Çantasında suyunu çıkarıp birkaç yudum içti.
Gelen sesle irkilip yıllar öncesi yaşadığı o andan bağını koparıp etrafına bakındı. Salon hınca hınç doluydu.
Elif uzun süre üstünde çalıştığı bu konu hakkında konuşma yapmak için gelmişti. Bu sunum için çok ricada bulunulduğunu hatırlayınca mahcup bir heyecan benliğinde dolaştı. Konusunda uzman, bilgisiyle önemsenen biriydi. Ne zaman topluluk önüne çıksa aynı heyecan ve korkuyla başı dertte olur. Onun korkusu ne kalabalık ne de konusuna hakim olamayışıydı .Başaracağım diye kendini ikna turlarına yıllar önce başlamıştı. Biliyordu sıkıntısını. Konuşması da bununla ilgiliydi zaten. Öneride bulunmak kolaydı, gel gör ki kendisi de zaman zaman zorlanıyordu.
“Ah benim özelim. Bil ki şimdi seni herkese anlatacağım,” dedi yüreğini daraltan sıkıntısına parmak basarak. Konuşmacı arkadaşlarını dinlerken kendinden uzaklaşmıştı bir an için. Dikkatini başka alanlara kaydırmak onu rahatlatıyordu. Yanılmıyorsa durumun farkına varan bir öğretmenin önerisiyle başlamıştı bu denemeye. Başarılı da olmuştu. Kendisini yoran bu durumun üstesinden gelmek için üniversite öğrenimini bu alanda yapmış. Bu konu hakkında derinlemesine incelemelerde bulunmuş, makaleler, kitaplar yazmıştı. Çağrılı olduğu toplantılara, bu bilinmez sıkıntıyı detaylarıyla anlatmak, nedenlerini ve tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirmek için gidiyordu.
Konuşması biten arkadaşı adını çağırınca kalktı, emin adımlarla sahneye çıktı. Salonu gözleriyle taradı. “Kim bilir benim durumumu yaşayan kaç kişi söyleyeceklerimi sabırsızlıkla bekliyordur.” diye düşündü.
Bütün gözler üstündeydi. Ama öyle biri vardı ki bakışları ışık saçıyordu. Bir gençti o çünkü.
Mırıldanır gibi dudaklarını oynattı:
– Hepiniz hoş geldiniz. Yüzlerce göz bana bakıyor. Çok mutluyum. Gözler kişinin yansıyan ışığıdır. Orada yansır kişinin özü, derken iki göl yeşili gözü gencin gözlerine kitledi.
– Birinizi yanıma almak istiyorum, gönüllü mü gelmek istersiniz, ya da içinizden birini ben mi seçeyim? Sanki bu seçimi bana bırakın der gibiydi. Salon sessizdi. Belli ki olur verilmişti. Zaten seçimini çoktan yapmıştı. O genci sahneye aldı.
– Size dense ki bir yetenek seçme hakkınız var neyi seçerdiniz. Genç salona baktı, önüne baktı. Hangi seçenek olduğunu biliyordu. Dese miydi? Emin değildi. Yine de söylemek istiyordu.
– Ama istediğim yetenek bana verilmedi, kendim de alamadım. Ya da çabam yetersiz kaldı. Seri ve güzel okuyabilmek en önemli isteğim desem, hem de en çok… Beni zora sokan tek sıkıntım. Evet okumaktan zorlanıyorum. Yanlış okuyor, zaman zaman yanlış yazıyorum. Ne yapsam olmuyor. Ama çalışkan bir öğrenciyim.
– Elbette çalışkansın. Bunu gözlerinden görüyorum. Biliyor musun, ben de senin gibiyim. Neden ben diye kendimi çok sorguladım. Belki kendimi anlatırsam sen de kendini anlattıklarımın içinde bulursun. Çakışan ve ayrışan yönlerimizi birlikte görürüz. Ne dersin?
– Neden olmasın?
Salon onları izliyordu. Genci yanındaki sandalyeye oturttu. Elindeki notları masaya bıraktı. Bir daha da bakmadı onlara.
-Bugün burada sizlere okuma güçlüğü yaşayan pek çok insanın sorununu ele alıp anlatmaya çalışacağım. Kendimden başlarsam daha iyi anlayacağınız düşüncesindeyim. Okumayı çok sevmeme rağmen beni kendinden uzaklaştıran okuma zorluğumdu. Çok dikkat etsem de yanlış okuduğum gibi ilaveler yaptığım da cabası. Sınıfta öğretmen bana oku demesin diye hep dua ederdim. Bana oku dendiğinde gözlerime sanki bir perde iner, yüreğim yerinden çıkacakmış gibi olur, dilim dolanır, nefesim dalgalanırdı. Seri ve güzel okuyan arkadaşlarıma gıpta ile bakardım . Lisede edebiyat öğretmenimiz verdiği parçayı okuyamadım. Bekledim. Ders bitiminde öğretmenim beni çağırdı. Neden okumadığımı sordu. Anlattım, dudaklarım titreyerek. Çünkü utanıyordum. Aradan birkaç gün geçince bana bir kitap getirdi okumam için. Eve gider gitmez okumaya başladım. Beni nereden biliyor ki bu kadar güzel izah ediyor diye şaşkınlık içindeydim.
Kitabın ilk sayfasında: “Öğretmenim sersemin teki olduğumu söylüyor, babam da aptal olduğumu düşünüyordu. Bense artık budalanın teki olduğuma karar vermiştim. / Thomas Edison –Bilim Adamı“yazılıydı. Defalarca okudum. Sonra araştırmaya başladım. Ben yalnız değildim. İçimde ben aptalım dediğim çok zamanlarım oldu, bu kitabı okumadan önce. Şimdi biliyorum ki; ne ben ne de benim gibiler aptal değiller.
Çünkü disleksinin ne olduğunu o zaman öğrendim. Albetr Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Stephen Hawking, Tom Cruise, Winston Churchill, Thomas Edison, Pablo Picasso, Bill Gates gibi tarihe isimlerini yazdıran bu önemli kişiler biz başardık, sen de başarırsın der gibiydiler. Bizi sıkıntıya sokan sorun (disleksi) “özgül öğrenme güçlüğü”ydü. Bunu öğrendiğim an büyülendim adeta. Kendimi önemsedim, değerli bulmaya başladım.
Elif kendini anlattıklarına öylesine kaptırmıştı ki salondaki izleyicileri unutmuş karşısındaki gence bakarak sanki gençliğine olanları anlatıyordu. Genç de başka bir boyuttaymış gibi olduğu ortamda kopmuştu.
-Disleksi nörolojik bir rahatsızlık. Sağ beynin daha iyi çalışmasının sonucu. Kişinin okuma ve yazmayla ilgili fonksiyonlarının olumsuz yönde etkilendiği bir rahatsızlık anlayacağınız. Beyin kelimeleri oluşturan sembollerin ve kelimelerin hangi seslerden meydana geldiğini algılaması ile ilgili bir problem . Konusunu örneklerle uzun uzun anlattıktan sonra;
– Böyle sevgili izleyiciler. Hâlâ okumaktan zorlandığımı söyleyebilirim. Disleksi olan bireylerin bu güçlüklerine bakarak onları geri zekalı, aptal ya da tembel olarak değerlendirmek yanlış bir değerlendirme olur. Leonardo da Vinc, Steven Spielberg, Mozart, Agatha Christie bunlar ve nicesi sizce aptal ve geri zekalı mıydı? Verdiğim örneklere bakacak olursak, zeki ve çalışkan bireylerin varlığına çokça rastlarız.
Genç bu son cümleyi duyunca heyecanla ayağa kalktı;
-Ben… ben de zeki bir çocuğum. Çok güzel piyano çalıyorum, güzel resim yapıyorum, karmaşık problemleri çözebiliyorum. Tüm derslerim çok iyi. Lanet olası okuma ve yazmada sıkıntı yaşıyorum, dedi içindeki sıkıntıyı atarcasına. Nefeslendi, yutkundu, heyecanını yenememişti hâlâ;
-Siz, siz… beni anlattınız hocam, dedi yanakları pembeleşse de sesi güvenliydi.
-Yok… Ben, bizi anlattım… derken salonda alkış sesleri yükseldi. Sonra arka arkaya sorular gelmeye başladı. Kimi çocuğunu , kimi de kendini anlattıyordu, hem de hiçbir rahatsızlık hissetmeden…
NİLÜFER UÇAR
1 Kasım 2021
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz