***
=OLİMPOS | |
Olimpos Dağı’nın eteğinde oturmuşum.
Tanrılar yalnızlığında..
Sırtımı dağlara yasladım, yüzüm denize doğru. Sol yanım Musa Dağı.
İçimden dizeler geçiyor, üstümden kuşlar.Ve çekirge sesleri; durmadan, çıldırtan… Susturdu tüm seslerimi,
Artık kendimi duymuyorum.
Uyuşmuş bir zamanda asılıyım sanki.
Geçmiş, gelecek yok,
Andayım.
Ne ilginç… Gökyüzü kendini seyrediyor suda, dingin kıpırtısız.Kayadan atlayanların coşkusu karışıyor çekirgelere. Bir an şu denizden Posedion çıkagelse elinde yabasıyla diye hayal ediyorum, her yanından sular saçarak ve öfkeli….Yok olmuyor, deniz çok sakin, ağustos sıcağı, hava buharlaşıyor sanki. Üstelik her yanımda antik çağ kalıntıları varken…Önce yok edip sonra kurtarma telâşındayız yine. Yok, onu da yazmayacağım artık.
Elimde Livaneli’nin Son Ada kitabı. Şimdiye kadar okumadığıma hayıflanıyorum.Hoş, kızım okumasa farkına varacağım da yoktu. Keşke o ada var olsa orda yaşasak.. Gerçi orayı da mahvederdik biz hırslarımızla. Öyle de oluyor zaten.Martılar olsa diyecek oluyorum bir an..”Anne martılar bu iklimde yaşayamaz…”diye başlıyor benim dipnotumda.
Sahilde paytak yürüyüşüyle rastalı bir genç geçiyor. İstemsiz gözüm takılıyor.Kavuran sıcakta şalvarımsı pantolonu, çarık şeklinde ayakkabıları, soluk yeşil penyesi ve sırtında çantası ve rulo şeklinde yatağı. Bir kaşıntı duygusu sarıyor her yanımı. İnsanın kendi teni kendine fazlayken… Sanki altmışlardan düşmüş bu çağa, en giyiniği sahilin.
Farketti sanırım gülümsüyor bana ve ,”merhaba” diyor. Şaşırıyorum ve gülümsüyorum bende. Selam veriyorum.Ardımsıra yürüyen kızıma da selam veriyor. Yüzünde koca gülümsemeyle yanıbaşımızdaki rastalı grubun yanına oturuyor. İçimde sebepsiz bir mutluluk.Bir yabancı selamın ve gülümsemenin sebebiyet verdiği. Oysa ne kadar basit, şarkıdaki gibi kimseye benzemesine de gerek yok.
Midyeci çocuk geçiyor “dolma midye” diye bağırarak. Bu sefer başka bir rastalı genç düzeltiyor onu;” midye dolması, yanlış söylüyorsun” diye.Arkadan gelen muhtemel ustası olan adama da doğrusunu öğretmeye çabalıyor. Hiç vazgeçmeden. Çocuk yanından geçerken bağırmıyor artık. Yanlış bir şey söylememek için. Gülüşüyoruz… Genç her geçişinde satıcılara ders vermekten vazgeçmiyor. Türkçe aşkından dolayı alnından öpesim geldi. Bunu, -yakın dostum- bizim Savid Yazıcı’ ya anlatmalıyım diyorum. Çok mutlu olurdu kesin. Bu yazıyı okuyan hocam varsa tüm hatalarım için özür diliyorum. Çabalıyorum.
Ve önyargılarım , hepsi hayatla önümde bir engel gibi duruyor halâ. Oysa kimin neye sahip çıkacağı belli olmuyor.Eğlenmeye gelen bu grubun insana ve lisana gösterdiği farkındalık yanlış algılarımın kıyılarına çarpıyor. İyi ki farklısınız gençler. Ve fotoğraf çekseydim keşke, eklerdim şimdi.
Seyirciyim bu gün; denize girmedim, çok taşlık.
…..
İçimden dizeler geçiyor, her yer şiir, ama yazıya döndü.
…….
Olimpos Dağının eteğinde oturmuşum,
Tanrılar yalnızlığında.
Sol yanım Musa Dağı
Sırtımı dağlara yasladım
Yüzüm denize bakmada…
Çekirge sesleri
Kulaklarımda çınlıyor…
nuray biber <ceceynur@hotmail.com
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz