Öykü

Özlem Yıldız: Bilmece/ Öykü

Öykü Bilmece 

Elinizde sihirli bir değnek olduğunu düşünün. Bir savuruyorsunuz yıldızlar uçuşuyor etrafta. Fıyt fıyt fıyt sesi eşliğinde hayatınızın bugünkü hali ikiye katlanıyor. Öğrenciyseniz anlayışınız, esnafsanız iletişiminiz, evlatsanız ailenizin size olan güveni…

     Böyle sihirli bir gücünüz olur da boş durur musunuz?

     Fıyt fıyt fıyt…

     Bir anda içinde bulunduğunuz şartları dörde katlıyorsunuz. “Bu ne güzel şeymiş böyle.” diye de düşünüyorsunuz. “Tam da benim aradığım. Bugüne kadar aklım neredeymiş?”

     Göğsünüzü gere gere dolaşıyorsunuz ortalıkta. Sizin bir sırrınız var artık. Yine de bir şeyler alıkoyuyor sizi haykırmaktan. Belki de kimsenin size inanmayacağını düşünüyorsunuz. Biraz da bu tedirginlikle yıldızlı değneğinizi kendinize saklıyorsunuz. Çekildiğiniz köşenizde sihir biriktiriyorsunuz. Hiç zor gelmiyor size yıldız toplamak. Çoğalan birikiminizle kendinizi daha da güçlü hissediyorsunuz. Sınırlarınızı da bilerek elbette. Ne zaman aşırıya kaçacak olsanız, “Altın yumurtlayan tavuk masalındaki kişi gibi yüksekten uçup sihirli değneğimden olmayayım.” diye düşünüyorsunuz.

     Fıyt fıyt fıyt…

     Böyle yıldız tozları içinde kaç gün, kaç ay, kaç yıl.

     Kocaman bir gerçeğiniz var artık. O kadar çok denemişsiniz ki şüpheniz kalmamış gücünden. Paylaştıkça çoğaldığını da öğrenmişsiniz zaman içinde. Biraz daha rahatlatıyor bu sizi. Başkaları da bu güçten mahrum kalmasın istiyorsunuz. Hemen en yakınınızdan işe başlıyorsunuz. “Mutlaka…” diyorsunuz. “Ama mutlaka…” O hızla kameranın yükseldikçe açısının genişlemesi gibi her seferinde daha çok insana hitap edebiliyorsunuz. Kendinizden çıktığınız yol öyle yerlere varıyor ki şaşıp kalıyorsunuz.

     Tam da böyle bir sihirli değneğiniz olsa siz neler yapardınız? Hayatınızda neleri değiştirmek isterdiniz?

     Hayatınızda… Son nefesinizi verene dek sürecek olan sonu gelmez bir inşaa süreci olan hayatınızda… Mevlana, “Hamdım, piştim, oldum.” dese de öğrenmenin sonunun gelmediği, bazen sorular en bildiğiniz yerden gelse bile eliniz böğrünüzde kalakaldığınız hayatınızda neleri değiştirmek isterdiniz?

     Mutlaka her birinizin kendince yanıtları olacaktır bu soruya. Belki de o yanıtların güzelliği bu sırrın peşine düşürecektir sizi.

     Haydi, o zaman! Biraz daha söz edelim ondan.

     Aslında herkesin bildiği kocaman bir bilmece bu. Duyunca bana kızacaksınız belki de. “Bu muydu öğretmenim?” diyeceksiniz. Ama öyle yağma yok. Kimseye söylemeyeceğime dair söz verdim kendime.

     Bu sır sizlere o kadar çok açıklanmış ki duymaz olmuşsunuz artık. Adını bilseniz de gücünü, etkisini sıradan saymışsınız.

     Ne yalan söyleyeyim, o bilmecenin insan üzerindeki “sihirli” etkisini bizzat yaşayanlardanım.

     Evet, böyle bir sihirli değneğim var benim. Denedim ve gördüm. Cebimdeki diplomada da şu anda yazdığım satırlarda da bu etkiyi görebilirsiniz. Şimdi istesem buraya harika bir şiir bile sıkıştırabilirim.

Yağmur yağmur düşerken yapraklarım

Özleyişler şimşeklenir içimde

Dallarım üşür gecenin ayazından

Çoğalır güneşe hasretim

     Şiirin devamı mı? Henüz bitirmedim. Altın yumurtlayan tavuğu kesmeye de niyetim yok.

     Aslına bakarsanız ben de hayatımın başında, “Keşke bir sihirli değneğim olsa.” diye düşünmüştüm. Hayallerimi gerçek kılışım onun varlığını öğrendiğimden sonradır.

     Dedim ya aslında siz de biliyorsunuz. Size de açıklandı bu sır. Ne var ki benim gibi, bizim gibi değil. Sadece sözcük olarak kulağınıza çarpmış bu bilmece. Milyonlarca insan gibi duyup geçmişsiniz büyük ihtimal. Ne kaçırdığınızı bilmeden, “Hımm öyle mi?” demişsinizdir belki de. “Bana göre değil.”

     Ancak işin özünü bilenler böyle bir gücün farkına vardığında istiyorlar ki daha çok insan bundan yararlansın. Daha çok insan hayatını ikiye, üçe, dörde katlasın. Kanatları dururken küçük adımlarla uçuruma uçuruma yürümesin. Kâbuslar görmek yerine hayaller kursun…

     Geçenlerde telefonumun küçük ekranında bir video denk geldi. Karlı bir ormanda siyah bir ayı büyük bir ağacın etrafında dönüp duruyordu. Bembeyaz zeminde bir tek orası çamura dönmüştü. Bir saatin yelkovanı gibiydi o siyahlık. Dönüyor da dönüyordu. Ne oluyor, ne bitiyor diye epey izledim. Ayı bıkmıyordu dönüşünden. Öyle ki ne karların eridiğinden, ne ayağının altındaki çamurdan ne de sonsuz ormandan haberi vardı. Onun dolap beygiri gibi dönüp duruşuna bir anlam veremeyince video altındaki yazı çıktı karşıma. Meğer bu zavallı hayvan yirmi yıl hayvanat bahçesinde kalmış. Sonsuz gibi görünen ormana bırakılsa da tutsak olduğu günlerin alışkanlığı ile dönüp duruyormuş gün boyu.

     Epey düşündüm bu konu üzerinde. Biliyorum insanlar ”ayı”lı örnekleri pek sevmezler. Ama ne çok ders barındırıyor o çamurdan çember, öğrenmek isteyenlere.

     Yazımı burada noktalıyorum. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Duymaktan sıkıldığınız sırrı buraya yazarak onu daha da görünmez kılmak istemiyorum. Bilmecenin yanıtını bulanlar bana küçük bir not yazarsa sevinirim. Sağlıcakla kalın!

Özlem YILDIZ

                Eylül 2021

     Soma

xxx

BU YAZILARDA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın