Şehr- i Zıtlık
Ey koca şehir!
Sınırların uçsuz, bucaksız
Yaşanılan acının
tarifi imkânsız
Bir sınırın gözyaşı
Bir sınırın eli kanlı
Bir tarafın yoksulluk
Öyle bir yoksulluk ki yaşamdan dahi mahrumluk
Çocukların!
Hüzünlü yüzlerde çaresiz gözler
Bir yeni elbise hasreti
Kaç yıl oldu yeni bir ayakkabı giymeyeli
Kışın soğuğunda, okul yolunda
Eskimiş palto, titreyen beden, çıplak eller
Analar hüzünlü, gözyaşları kan
Ama onurlu, ama gururlu
Bir tarafın bolluk
Kibir bolluktakilere boyunluk
Evlerde değişim!
Neymiş efendim, moda
İnsanlarda değişim
Avrupa böyle imiş
Kokteyller gücün simgesi,
Her şey de zıtlığıyla bilinirmiş
Ey kocamış şehir!
Dağlarında yılların yorgunluğu
Denizlerinde batmış mülteci umutları
Karalarında şüheda imzası
Sokakların bir tarafı olmuş
Sahtekâr yuvası
Ardı ardına bıçaklanmışsın
Kucak da açmışsın bir taraftan
Hep mertlikti sana yaraşan
Ey koca şehir
Ey hüzün bahçem
Ey dert ortağım
Kaldırımlar, duvarlar, cansız varlıklar
Hepinize gönülden selam
Unutacağım
Elbet bir gün unutacağım
İlkbaharı, sonbaharı
Yeşeren yaprakların sarısını
Açılan papatyaların veda edenleri unutturduğu gibi
Elbet bir gün unutacağım
Yeni dünya bebeğin öleni
Her bir tebessümün hüznü
Bir merhabanın elvedayı unutturduğu gibi
Elbet bir gün unutacağım
Sadakatin ihaneti
Güneşin ayı, gündüzün geceyi
Yaşlılığın gençliği unutturduğu gibi
Elbet bir gün unutacağım
Yağmurun kuraklığı
Filizlenen çiçeğin tohum halini
Kalabalığın yalnızlığı unutturduğu gibi
Elbet bir gün unutacağım
Yakılan mumun eriyeni
Sarhoşluğun dertleri
İçten bir gülüşün ağlamayı unutturduğu gibi
Elbet bir gün unutacağım
Öylesine bir unutma olacak belki
Ama hiç unutmayacağım
Yaşadıklarımı, acılarımı, ağlamalarımı
Yapayalnız çaresiz dolaşmalarımı
Gülerken dahi içteki hüzünlerimi
Dört duvar arasına hapsettiğim umutlarımı
Unutmayacağım unutamayacağım
Öylesine unuttum diyeceğim
Öylesine işte
-Öylesine…
06.10.2016
İNSAN!
Mürekkep kokusunu tatmalıyım
Bardak bardak çay içmeliyim
Şiir okumalıyım
Kurulu düzenleri düşünmeliyim
İnsanlara kulak vermeliyim
İnsanlar…
Ölümün kıskacında yaşama arzusu dalar
Esaretin kollarında özgürlüğe muhtaçlar
Sakin bedenlerin içinde, dizginlenemeyen ruhlar
İnsanlarla konuşmalıyım
İnsanlar…
Nasıl da susmaya mahkumlar
Sevinci yaşamaya korkarlar
Acıyı yedi düvele yayarlar
O gizlenen sevinci konuşmalıyım
En saklı duyguları gün yüzüne çıkartmalıyım
Gözyaşları oluk oluk almalı
Mendil peçete selpak ortadan kalkmalı
O anı bozmamalı canlılar ve cansızlar
Ağlamalı insanlar
Evet…
Ağlamalı insanlar
Belki yalnızlaşmalı
Karanlıkta yaşamalı
Zaten yaşamıyor muyuz güneşin karanlığında
İnsanlar…
Bilmeli acıyı
Çocukların hıçkırıklarını hissetmeli
Mahzun bakışların anlamını bilmeli
Gözlerdeki çaresizlikleri görebilmeli
Ağaçları anlatmalıyım insanlara
İnsanlar…
Evlerindeki evlatları kadar kıymetli olduğunu bilmeli
Torunları kadar eşsiz olduğunu görmeli
İnsanlığa hizmetini idrak edebilmeli
İnsanlığı yaşamalı insanlar
Sevinçleri paylaşmalı
Acılara ortak olmalı
Canlı olmalı insan,
İnsan olmalı insan…
***
AŞK İHANET BAHÇESİNDE
Gecenin çığlık atan sessizliğinde
Aşk ve ihanet koyun koyuna
Tüm çıplaklığıyla gerçekler ortada
Aşk heves olmuş iken
Nar-ı aşk toprak altında
Çözülmeyi bekleyen buz misali
Beklemekte yalanlar, mumun sönmesini
Etraf dört bir yandan çevrili
Sahtekarlıklar mayın tehlikeli
Yaklaşmakta, ne varsa yeryüzünde
Sevgisizliğe, samimiyetsizliğe dair
Kopuşlar yaşanmakta
Tutulan günahkar ellerde
Verilen sözler bir bir
İnkar ile yüzleşmekte
Bir fiyat artışı gündemde
Kapış kapış giden silgilerde
Ayrılıklar yaşanmakta
Sığdırılmakta birkaç saniyeye
Sığdırılamayan koca yıllara
Gönül çelişkide
Adım adım çıkılan yokuşta
Koşar adım inilmekte
Aşk, ihanet bahçesinde
BEN BEN DEĞİLİM!
Ben ben değilim!
Ölümlere avuçlarımla kapadım gözlerimi
Susturdum dilimi, haykıramadım
Ben korktum kendimden, anlatamadım
Çocukları gördüm, çevirdim yüzümü
Çaresizliği görmemek için kaçtım
Ben ben değilim
Boğuldum sessizliğimde
Ne zaman haykırmaya yeltensem
Hıçkırıklarım diziliyor ve bir kördüğüm işte
Ağlamak istiyorum göz pınarlarım kuru, ben deliriyorum
Ben ben değilim bunu biliyorum
Bir anne görsem kaçacak yer arıyorum
Suçlayan ve umut bağlayan gözler görüyorum
Nereye kaçsam hangi sokağa çıksam bilemiyorum
Ben bende kayboluyorum
Evladını yitirmiş bir baba
Kaçacak yer yok çıkmaz sokak karşım
Ama yapamıyorum bakamıyorum
Bu sefalet bu çaresizlik kalır mı böyle bilmiyorum
Ben kendimden kaçıyorum
Ölümler ateş misali yakıyor
Açlık desen ucu var bucağı yok
Karnı tok olanı sorma
Gözü tok olan hiç mi yok
Ben kaçıyorum milyonlarım sizin olsun
Bir okul yaptırın ama
Islıklar eşliğinde çocuklar koşuşsun
Ben kaçıyorum kendimden
Sessizliğe mahkum ömrüm
Dilim lal bedenim biilaç
Kaçıyorum korkuyorum kaçıyorum
İdris Meriç
Ayvalık / 2018
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz