Sinema

Sinema Üzerine Yazılar/ Alperen Kocatürk

A’dan Z’ye Sinema 

Sinemayı genel bir incelemeye alırken tek boyuttan bakmamız pek olası değil. Bu sebepten alt gruplara ayırıp dikkat çeken konularımız üzerinden incelememizi yapmak daha yararımıza olacaktır. 

Birinci alt ana başlığımız: Sinema Nedir? Bu başlıkta sinemanın kelime anlamı üzerinden incelemelerimizi yapıp geçmişten günümüze sinema tarihi hakkında konuşacağız.

İkinci alt ana başlığımız: Bir Filmin Yapım Aşaması. Bu başlıkta sinemalarda izlediğimiz bir sinema filminin bizim önümüze gelene kadar geçtiği aşamalara dikkat çekeceğiz.

Üçüncü alt ana başlığımız: Platon Beyaz Perdede. Bu başlıkta sinemanın sanatla sanatın ise felsefe ile ilgili olan bağlantısını büyük düşünür Platon üzerinden yorumlayacağız.

Dördüncü alt ana başlığımız: Hollywood ve Türk Sineması. Bu başlık en önemli başlıklarımızdan birisi olacak çünkü bir yanda dünya sinema devi unvanını elinde tutan Amerikan Sineması bir yanda da Yerel Sinemamız. Bu ikisi arasındaki farklara elimizden geldiğince değineceğiz.

Beşinci ve son alt ana başlığımız: Atatürk ve Sinema. Bu başlığımızda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucu Önderi Gazi Mustafa Kemal’in sinemaya olan ilgisini ve Türk Sinemasına olan teşviklerinden bahsedeceğiz.

 Sinema, görüntülerin veya çizilmiş desenlerin ışıkla bir perdeye düşürülerek hareketli görüntüler elde edilmesi temeline dayanan sanat dalıdır.

Sinema; senarist, yönetmen, oyuncular, görüntü yönetmeni, seslendirme yönetmeni, ışık ve set ekibi gibi çok geniş bir kadronun ortak çalışmasının ürünüdür. Bireysel bir sanat etkinliği değildir.

19. yüzyılın sonunda Fransız Louis (Lui) ve Auguste Lumiere (Ogüst Lumiya) kardeşler, geliştirdikleri sinematograf adlı aygıtla ilk kez hareketli görüntüyü elde ettiler. Sinemanın doğuşunu simgeleyen bu gelişmeden sonra Lumiere kardeşler, halka açık ilk film gösterimlerini de 1895’te Paris’te yapmıştır.

Bu fotoğrafta ise sinemanın kurucuları ve sinema tarihinin ilk yapımcıları kabul edilen Fransız Lumiere kardeşleri görüyoruz.

Lumiere Kardeşlerin icat ettikleri sinematograf makinesinin kaydettiği ve sinema tarihinin ilk sahne görüntüsü kabul edilen tren geçit sahnesi. Bu sahnenin aslında ilginç bir öyküsü de vardır: Bu görüntü Paris’te halka açık bir cafede gösterimi yapılırken, bunu seyretmekte olan seyirciler, tren sahnede ilerlerken trenin gerçekten kendilerine doğru geldiğini sanıp salonu terk etmeye başlarlar. 

Bir sonraki görüntü ise sinemanın geldiği son nokta kabul edilen CGI ve green screen  teknolojisinin filmlerde kullanışını bizlere gösteriyor.  Bu teknolojiyi filmlerinde kullanan Amerikalı yönetmen Christopher Nolan, çekmiş olduğu akıl ötesi filmler olan, İnterstellar, Inception, Prestige gibi filmleri ile tanınmaktadır.

Film Fabrikası (Bir Filmin Yapım Aşaması)

Bir filmi bir ip olarak düşündüğümüzü ve o ipin üzerindeki boncuk tanelerinin bunlar olduğunu düşündüğümüzde elimizde bir kolye belirir. İşte bu kolye sinemanın ta kendisidir. 

Bir filmin babası, yapımcıdır ama onu doğuran, onu dünyaya getirme vazifesi ile müessir kılınan annesi ,bir Senaristtir. Belirli yaşa geldikten sonra, hayatındaki değişiklikleri yapan yönetmen, hayatındaki insanlar da oyunculardır.  Daha önce de belirttiğimiz gibi film işi kolektif imece usulü bir sanattır. Biri olmadan bir bütünden bahsetmek söz konusu olmadığı gibi mümkün de olamaz.

Sinema teknolojisinin geliştirdiği bir yazı türüdür. Senaryo, filmin kâğıt üzerindeki ilk halidir. Sinemada ya da televizyonda gösterilmek üzere, çekim için hazırlanan yazıdır.

  • Güzel sanatların son örneğidir. Bir filmin hazırlanmasında ilk adımdır. Önce senaryo yazılır, sonra stüdyo çalışmaları yapılır; sonra da laboratuvar işleri.
  • Senaryo, uzun plânlı yazıdır; yapı olarak sanki iç içe birçok öyküden kurulmuştur. Senaryo yazarının yaşamdan bir sanal kesit olarak sunduğu olaylar, oyuncu, stüdyo, yönetmen ve gerekli teknik elemanlarla çok kalabalık bir ekip çalışması sonunda, senaryonun gerektirdiği yer-çevre koşulu yaratılarak beyaz perdeye ya da ekrana aktarır.

Bu fotoğraflarda, senaryo yazan bir senaristi ve yazmış olduğu senaryo formatından kısa bir kesit görmekteyiz.

Film yapımcısı, bir filmin yapımını üstlenen kimsedir.Bir film yapımcısı, bütçe bulur, filmi başlatır, koordine eder, filmin gidişatını izler, bütçesine göre personel dağılımı ve benzeri işleri ayarlar. Ayrıca, başlangıcından tamamlanana kadar film yapım sürecinin tüm safhalarıyla ilgilenir

Bu fotoğraflarda, ünlü yapım şirketlerinin logolarını görmekteyiz.

Film yönetmeni veya yönetmen, herhangi bir kuruluş veya oluşumu, sinema ya da diziyi yöneten kimse anlamına gelir. Bir tiyatro  veya film yönetmeni, Türk Dil Kurumu tanımına göre, oyunlarda “oyuncuların rollerini dağıtıp oyunu düzenleyen ve ilgili rollerin tümünün hazırlanan objeye uyumundan ve düzeninden sorumlu kimsedir. Yönetmene rejisör de denir. Film yönetmeni bir senaryo temelinde, filmin artistik ve dramatik yapısını  düzenler.

Bu fotoğrafta, çekmekte olacağım bir kısa film için kamera seçiminde bulunduğum halimi görmektesiniz.

Oyuncu; ses, vücut, jest ve mimiklerini kullanarak bir karakteri ya da durumu canlandıran meslek grubuna verilen unvandır. Tiyatro, film, televizyon, radyo ve diğer sahne sanatları mecralarında görev alırlar.

Her taklit yeteneği olan insan oyuncu olamayacağı gibi her oyuncu olanın da taklit yeteneği olması beklenemez ama olsa da tadından yenmez.

Bir oyuncuyu oyuncu yapan etkenlerin en başında makyaj gelir. İstediğiniz kadar yetenekli oyuncu olabilirsiniz makyajınız ve kostümünüz olmadan Kezban Paris’te olacaksınız.

Bu görüntü yazıp yönettiğim ve ayrıca oynama şansımın olduğu Ben Çanakkale’yi Gördüm kısa filmimden bir kesit.

Sinema sanatının felsefe ile ilgisi nedir? Geçmişten günümüze sanat kavramı ve dünya sinemasının gidişatını değiştiren fikir akımları.

Platon(Eflatun) M.O. 428 senesinde Yunanistan‘ın başkenti Atina’da dünyaya gelmiş, günümüzde kendisini felsefenin büyük temsilcilerinden Sokrates ve Aristoteles ile birlikte andığımız, dünya tarihinin ilk üniversitelerinden biri olan düşünce dergahı Akademi’nin kurucusudur. Kendisini, hocası Sokrates’in ağzından bizzat kaleme aldığı Devlet adlı eserinden çokça duyduğumuz Platon’un özellikle sanat ve sanatçı ile ilgili yorum ve keskin eleştirileri günümüzde azınlık bir kesim için geçerli de olsa halen tartışma konusu olmayı sürdürmektedir. Sanatta özellikle taklit(mimesis) üzerinde görüşlerini ifade etmekten çekinmeyen filozof, kendi görüşünü en iyi ifade eden şu sözü ile dikkat çeker. “Sanat, gerçekliğin yani idealarının taklidi bile değil, onların taklidi olan algılanıp duyumsanan dünyanın taklidi, yani taklidin de taklididir. Sanat hakkındaki sözlerinden dolayı bu büyük düşünürü lekelemek veya karalamak yersiz olacaktır.

Platon’un ölümünden sonra geçen yirmi iki asrın sonunda dünya sahnesinin temellerini yerinden sarsacak, medeniyetlerin birbirleri ile olan güç politikaların yeniden gözden geçirmelerine sebep olacak ve en önemlisi insanın gerçek kendini keşfetmesinin öncüsü olacak büyük bir olay meydana gelir. Bu Auguste ve Louis Lumiere adında iki kardeşin sinematografı icat etmelerinden başka bir şey değildir. Sinematograf, Thomas Edison’un geliştirdiği kinemateskop cihazından farklı olarak aynı anda birden çok kişinin film izlemesine olanak tanıyordu. Ve denildiği gibi de olur. 22 Mart 1895 tarihinin Paris’inde Salon Indian Du Grand Cafe’de, Lumiere kardeşler halka açık bir şekilde sinematograf makinesinin ilk gösterimini yaparlar. Bu film ile birlikte tarihin ilk produktörleri olma şerefini elde eden Lumiere kardeşler artik dünya sahnesinin akıbetini değiştirecek meşalenin fitilini ateşlemişlerdir.

Sinemanın ticari boyutu kadar kültürel boyutu da o denli önemlidir. Sinema sanatı üzerine son zamanlarda nicel çalışmaların yanı sıra niteliksel ve ideolojik çalışmalar da giderek çoğalmaktadır. Bu çalışmaların baş rolünde sinema alanında neredeyse dünyada tek hakim olan Hollywood ve onun başarıları, etkileri, faydası, zararları ve benzeri konular akademik olarak ele alınmaktadır. Bir çok ülke kendi ulusal sinemalarını korumak için ticari ve yasal tedbirler almaktadır. Türk sineması ise son 20 yıldaki Hollywood egemenliğini film sayısında olmasa da yerli film izleyicisi anlamında kırmıştır. Bir çok Türk filmi uluslararası alanda prestijli ödüller almakta, uluslararası festivallere katılmakta ve ortak yapımlara ya da büyük bütçeli filmlere eve sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda Türk sineması son zamanlarda dünya sinema piyasasının, sinemacıların ve eleştirmenlerin dikkatini çeker bir konuma gelmiştir.

Sinema tarihi incelendiğinde küresel anlamda en güçlü ülkeler arasında Hollywood yani Amerikan sinemasının başı çektiği görülür. Güçlü bir endüstriye sahip Hollywood sineması yaklaşık 100 yıldan beri dünyanın bir çok ülkesinde milyarlarca kişiyi etkilemiştir. Bu başarının nedenleri ekonomik ve teknolojik üstünlüğün yanı sıra son derece etkin ve yaygın halkla ilişkiler ve pazarlama çalışmalarının büyük katkısı vardır. Hollywood’un ayrıca dünyadaki bir çok sinemacıyı bünyesine katan yapısı ve Amerikan kültürünün sinema yoluyla milyarlarca kişiyi etkilemesi de, bu ülke ve sinemasını en büyük küresel güçlerden biri haline getirmektedir.

Türk sineması son yıllarda ticari ve sanatsal anlamda yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli başarılar elde etmiştir. 1980’lerdeki ve 1990’lardaki göreceli kriz ve gerileme dönemi sonrası yaşanan geçiş döneminin ardından günümüzde Türk sineması uluslararası alanda tartışılır ve üzerinde akademik çalışmalar hazırlanan bir duruma gelmiştir. Türk sineması bu bağlamda küresel pazarda ilerleme gösteren, tanınan, ödüller alan bir sinema olarak tanımlanabilirken, teknik, ekonomik, kültürel ve sosyolojik gibi bir çok nedenlerden dolayı dünyanın önde gelen sinemaları arasında sayılamamaktadır. 100 yıllık süreçte bir türlü gerçekleştirilemeyen endüstrileşme, aşırı yerel konuların ve sorunların ele alınması, sinema salonlarının azlığı, sinema alışkanlığının gereken düzeyde olmaması ve tanıtım ve pazarlama eksikliği gibi olgular Türk sinemasının küresel bir sinema olmaktan daha çok bölgesel ve yerel bir sinema olarak kalmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak Türk sineması; sinema dili, teknik ve estetik değerler ve profesyonel halkla ilişkiler ve pazarlama alanında başarı kazandığı ölçüde, yerelliğini kaybetmeden küresel anlamda önde gelen sinemalar arasına girebilecek potansiyele sahiptir.

Öyküsünü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un yazdığı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, başrollerini Türkan Şoray, Kadir İnanır ve Ahmet Mekin’in oynadığı 1977 yapımı Selvi Boylum Al Yazmalım filminin en can alıcı sahnesi olan sonuç kısmını izlemekteyiz.

Diğer görüntümüzde ise İtalyan asıllı yönetmen Sergio Leone’nin yazıp yönettiği film Bir Zamanlar Amerika’da filminden bir kesit izlemekteyiz.

Peki, kaçımız Atatürk’ün senarist olduğunu biliyorduk? Mustafa Kemal Atatürk sanata musikiye önem verdiği kadar sinema sanatına da büyük önem vermekteydi.

  • -“ Sinema, gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır. Şimdi bize basit gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir . Japonya’daki kadın, Amerika’daki zenci, Eskimo’nun ne dediğini anlayacaktır. Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa, barut, Amerika’nın keşfi gibi olaylar oyuncak nisbetinde kalacaktır. ”

Alperen Kocatürk

***

BU YAZILARDA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın