Edebiyat

Ustalardan/ Nilüfer Uçar

FEDERİCO GARCİA LORCA

(5 Haziran 1898 –19 Ağustos 1936) İspanyol şair, oyun yazarı, ressam, piyanist ve bestecidir. İspanya’nın Granada bölgesindeki FuenteVaqueros kentinde doğdu. Yüzyılın en büyük iki İspanyol şairlerinden biri olarak kabul edilir. 1928’de yazdığı Çingene Baladı ile ün kazanan Lorca, Salvador Dali ile birlikte İspanya’nın çağdaşlaşması için çalışan sanat adamlarından birisidir. Şiirde, politikada ve ahlak anlayışında modernliğin savunucusudur. Eserlerinde hastalık hastalığını ve ölüm üzerine senaryolarını Kanlı Düğün (1935), Yerme (1937) ve şiirlerinde ölüm-yaşam, verimlilik- kısırlık gibi çelişkiler arasındaki iniş çıkışlı çizgiyi başarı ile yakalamıştır. 19 Ağustos 1936’da İspanya İç Savaşı’nın başlangıcında 38 yaşında  faşistlerce  kurşuna dizilerek öldürüldü.

ÖLÜ ÇOCUĞA GAZEL

Her akşamüzeri bir çocuk ölür,

her akşamüzeri Granada’da.

Her akşamüzeri yerleşir de su

dostlarıyla konuşur baş başa.

Yosundan kanatları var ölülerin.

Bulutlu yel ve duru yel yan yana

süzülen iki sülündür kuleler üstünde,

gündüzse yaralı bir oğlan.

Havada kalmazdı tek kırlangıç gölgesi

şarap mağarasında rastlayınca ben sana,

tek bulut kırıntısı kalmazdı yerde

sen ırmakta boğulup gittiğin zaman.

Yuvarladı vadi köpeklerle süsenlerini

bir su devi yıkılınca dağlara.

Gövden, ellerinin mor gölgesinde,

bir soğuk meleğiyle, kıyıda cansız yatan.

FedericoGarcia Lorca

                 Çeviri: Said Maden

ONAT KUTLAR

       (25 Ocak 1936 – 11 Ocak 1995) Alanya’da doğdu. Tam adı Mehmet Arif Onat Kutlar’dır. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde okurken ayrılıp felsefe okumak için Paris’e gitti. İki yıl sonra döndüğünde Doğan Kardeş Dergisi’ni çıkardı. 1959 yılında “İshak” adlı öykü kitabıyla Türk Dil Kurumu ödülünü aldı. Üç senaryosu filme çekildi, yurtiçi ve yurtdışı festivallerde ödüller aldı. 1975 yılında Polonya tarafında Kültür Madalyası ile ödüllendirildi. 1985 yılında Berlin Film Festivali’inde jüri üyeliği yaptı. 1994 yılında Fransız hükümetince “L’OrdredesArts el desLettres” ödülü verildi. 30 Aralık 1994’te The Marmara Otel’inde bombalı saldırıda yaralandı. 11 Ocak 1995’te vefat etti.

AYRILIK

Ayrılık şiiri ne kadar yalın

Sevdiğimiz aşk sözcükleri gibi

Kılıçla kesiyor bir hain nokta

Öpüşen virgüllerle akan cümleyi

Nasıl soğuk ayrılığın güneşi

Gölgeli bir çınar olan gövdemin

Dallarını içten kırınca acı

Buzdan bir alçıyla tutuyor beni

Ayrılık sabahı ne kadar beyaz

Ölümün hüzünlü arkadaşı kar

Bana ütülü bir çarşaf hazırlar

Bir karanfil tam yüreğimin üstünde

***

Basından : 

Hacı Bektaş – ı Veli  Gerçeği / Hikmet Çetinkaya

Hacı Bektaş-ı Veli, ” Eline, Beline, Diline Sahip Ol ” Derken Ne Demek İstedi?

Eline sahip ol: hırsızlık yapma.

Diline sahip ol: kötü söz söyleme.

Beline sahip ol: zina yapma.

Genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış bir Hace Bektaş-ı Veli sözü bu. Burada bilinmesi gereken önemli bir şey daha var, o da, “Hacı” değil, “Hace”. Olacak. Evet… Aslı böyledir ama o’nun söylemlerini ve hayat felsefesini eline, beline, diline sahip ol diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan “Hace” sıfatını da “hacı” olarak dönüştürmüş bir toplumuz… Şüphesiz ki Hace Bektaş-ı Veli’nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da aslında başka bir derinlik içeriyor, Anadolu Türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda bir mesaj veriyordu. Şöyle ki; Hace Bektaş Veli’nin dönemi Anadolu’nun Moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi. Konya’daki Selçuklu sarayı Moğolların kuklası haline gelmiş, Moğol istilasına direnen, örgütlenen Türkmenler devlet eliyle katledilir olmuştu. Bunun en bilinen örneği Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu sarayının Farsçayı resmi dil yapmasına karşılık; “Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, (mecliste ve meydanda) türkçeden başka dil kullanılmayacaktır…“fermanı yayınlamış ve yıllarca Moğol istilasına, işgalci Moğolların kuklası olan Selçuklu sarayına ve Selçuklu sarayının kukla olmasında ve de devletin resmi dilinin farsça olmasında büyük rolü olan Mevlana ve çevresine karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur. Moğol –Selçuklu – Mevlana, üçlüsüne karşı bayrak açan sembol isimlerden biri de “*Ahi Evran” dır. Ahi Evran (evren) da tıpkı Mehmet bey gibi Türk ve Türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür… * İşte, Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin altında bir ulusun kavgası, bir milletin mücadelesi yatar. *”eline sahip çık” ifadesindeki “el”, “il”dir. * Yani yurt, vatandır… İline vatanına sahip çık demiştir Hace… *“beline sahip çık” ifadesindeki “bel”, “toprak” tır… Toprak Türk milleti için kutsaldır.* Toprak bellenirse yani işlenirse ürün verir. İşini, toprağını boş bırakma, uğraşından geri kalma, toprağını işle, toprağına sahip çık demiştir Hace… “diline sahip çık” ifadesindeki “dil”, ağzımızın içindeki organ değil, konuştuğumuz dildir, lisandır. Lisanına, güzel Türkçemize sahip çıkın ki Farsçanın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir Hace… Ne de güzel söylemiş, lakin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur. İşte Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de; vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 mayıs 1919’da Samsun’a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder Atatürk’tür. Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan ulu önder, işte bu sözün manasını kavradığı için Ankara’ya gelişinden önce 22 ve 23 Aralık 1919 tarihlerinde hacı Bektaş’a uğramış, Hace’nin dergâhında 2 gün kalmıştır. O zaman; Ahi Evran gibi ol, beline sahip çık… Karamanoğlu Mehmet gibi ol diline sahip çık… Mustafa Kemal gibi ol, eline/iline sahip çık… Eline, beline, diline sahip çık, Türk milleti… *Osmanlı-Türkçe Sözlük,

* VIII. Baskı, Mustafa Nihat Özön, İnkılap Kitapevi Hace: efendi, ağa, sahip, öğreten, öğretmen, hoca

Hikmet Çetinkaya

***

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın