SEVDİĞİM SÖZCÜKLER Bende imaj yaratan sözcükleri severim. Ova; sözcüğü benim için böyle sözcüklerden biridir. Tek bir sözcük; beni Ege’nin sıcak ovalarına, o ovalardaki tütün tarlalarına, tarlalarda ağaç gölgelerinde yenen öğle yemeklerine; bağlara, bağ bozumu törenlerine ve patika yollara götürür. Patikalar; kardeşimle benim çocuk adımlarımızla yürüdüğümüz; pınarlar kuşlar, çicekler, böcekler derken kireçle boyanmış kır evlerine, yani oradan -ova damlarına- vardığımız yollardır. Bu evlerin önlerindeki dizi dizi sıralanan tenekelere, renk renk sardunyalar dikilmiştir. Sardunyalar, tulumbadan çekilen su ile sulanır; tulumbanın buz gibi suyunu içen çiçekler etrafa bir koku yayar ki taa uzaklardan bile bu koku duyulur. Kır evinin önünde bütün gün miskin miskin pinekleyen köpecik; eve doğru gelenlere yalandan bir iki kez havlayarak ev sahiplerine ‘bir gelen olduğu’ haberini verir. İşte patika yoldan eve yönelen beni ve kardeşimi; taa uzaktan tanıyan Pamuk; dilini dışarı çıkararak sevinçle yanımıza koşuyor. Bizi gören Ali amca: -Bakın kimler geliyor, iki güzel kız geliyor! Amanın bu kızlar ne kadar da güzel! diyerek yere çömelip kollarını iki yana açıyor. Biz sevinçle, sevgiyle, mutlulukla koşup sarılıyoruz ona. Böylece ovada rüya gibi bir gün başlıyor: Kardeşimle çamurdan bebekler yapıyoruz, tulumbada yıkadığımız parmak üzümlerini, yere çalarak kırdığımız, kıpkırmızı karpuzları afiyetle yiyoruz. Boyumuza ulaşan mısır tarlalarının içinde koşuyoruz. Badem ağaçlarının gölgelerine uzanıp kuşları dinliyoruz. Mis gibi kızaran biber ve patlıcanların kokusu ovaya yayıldığı an Hasibe nine yemek yemeğe çağırıyor bizi. –Elleenizi yıkayın da hemen sofraya oturun bakam, biber badılcan gızarttıvedim size. Karnınızı doyurun da ondan sonra oyun oynaasınız. Biz kardeşimle ikimiz hemen ellerimizi yıkayıp oturuyoruz sofraya. Sofra; bir ağacın gölgesine kurulmuş, “tatlı dillim güler yüzlüm hey ceylan gözlüm” türküsü sofranın yanındaki radyodan suskun ovalara yayılıyor. Ali amcam da bizimle yemek yiyor, tulumbadan çekilmiş buz gibi su da sürahiye konulmuş. Cennet taamı dedikleri sofranın üstündekiler olsa gerek. Bizim için hazırlanan yemeği afiyetle yedikten sonra kırlarda koşup oynuyoruz; yere yatıp gökyüzüne bakıyoruz; ikindi üzeri bir ağacın gölgesinde sevdiğimiz sesleri duyarak uyuyakalıyoruz. Ne kadar uyuduk bilmiyoruz. Dünyanın en güzel sesiyle uyanıyoruz. Annem ovaya gelmiş; bize sesleniyor. Sesi kalbimdeki bütün çiçekleri açtırıyor; gülüşü gelip kalbime yerleşiyor. Bende bütün sözcükler en sonunda ne yapıp edip “anne” sözcüğüne çıkıyor. Hem söylemekten hem işitmekten çok mutlu olduğum sözcük: ANNEEEE… Yasemin Yeni Akalın *** |
Öykü
1 Yorum
Ayşe Baran Eren
1 Ağustos 2022 at 16:12Anne ❣️
Kalbimi titretti öykünüz .
Çok tebrik ediyorum.