Öykü

Yasemin Yeni Akalın ve Bir Yazısı

TREN PENCERESİNDEN

Bir zamanlar İstanbul’da Sirkeci’den banliyö  trenine binmem icap ederdi. O vakit ben  sabah erkenden Sirkeci’de olur, kimseler gelmeden cam kenarında bir yere otururdum. 

Hava yeni aydınlanıyor olurdu tabi. Kısa bir süre sonra yolcular vagonları doldurmaya başlar, işe geç kalacağım endişesini yüzlerinde taşıyarak içeri girerlerdi; birçoğunun yüzünden bu endişe dışında, sevmediği bir işi yapmanın  mecburiyeti de okunurdu. 

Tren hareket eder etmez, ben yüzümü dışarıya döndürür; şehir; uzayıp genişledikçe ortasında kalakalmış yoksul semtleri izlemeye koyulurdum. 

Erken saatte balkona ya da cama çıkmış beyaz atletli erkekler daimi olarak gördüklerimdendi. Ellerinde sigara ile denize bakarlar, önlerinden geçip giden trenin gürültüsü ve trenin kendisi yokmuşçasına baktıkları yere dalıp giderlerdi. 

Kadınlar kapı önünde acıklı bir fotoğraf gibi durur, kırık dökük bisiklete binen beş altı yaşlarındaki çocuklarına güya göz kulak olurlardı. 

Ama sizlere asıl hikayeyi evler anlatırdı.

Ahşap bir evin balkonunda   yıkanıp kurutulmak üzere ipe asılmış çocuk giysilerinden,  buradaki annenin genç olduğu,  bir kızı, bir oğlu olduğu, tahmin edilebilirdi. 

Baba ile ilgili olarak da hayal gücünü biraz çalıştırmak icap ederdi. 

Akşam kumarda bütün  parasını üttürdüğü için sabah sinirle uyanan, çocuğun ağlamasından tutun da ihtiyar babasının öksürüğüne kadar her şeye öfkelenen,  bu öfkeyle de küfür ede ede kendini sokağa atan bir baba olabilirdi bu. 

Ya da pis kokulu, havasız, karanlık

bir bodrum katındaki tekstil atölyesinde; kendine verilen işi yapmaya mahkum, ömrü bu atölyelerde ekmek parası için çürüyecek bir baba da olabilirdi.  

Birkaç ev ve yıkık dökük apartmandan sonra gelen yeşil evin  balkonuna asılan cıvıl cıvıl renkli çamaşırlar da bu evde bir genç kızın yaşadığına işaret ederdi.

Genç kız akşamları başını yastığa koyduğunda hayaller kurar; hayallerinde

düzenli bir işte çalışan  kocası olurdu.

O; akşamüstleri işten dönen yakışıklı kocasını karşılamak, onunla mahallede şöyle bir tur atmak isterdi. 

Çocuklar, evler; çamaşırlar, genç kızlar, genç erkekler, yoksulluklarıyla birlikte tren penceresinden öylece akıp geçerdi. 

Burada hayat; bazen iplere asılmış çamaşırlarla bazen camı kırıldığı için naylon ile kaplanmış  bir pencereyle bazen kapı önünde fasulye ayıklayan bir kadının tebessüm eden yüzüyle size sırlarını aşikar ediverirdi. 

Bu da size herkesin kendi hayatını yaşamaya mahkum olduğu hakikâtini bir kez daha hatırlatırdı.

Tren Bakırköy’e geldiğinde ben kafamda bu hayatların yüküyle trenden iner, insanın kendi hikâyesini yaşadığı yerle birlikte yazdığını düşünürdüm. 

Yasemin Yeni Akalın

***

BU YAZILARDA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın