Nilüfer Uçar
Türkiye İş Bankası’nın yanı başındaki “Türkiye İş Bankası Yayınları” nın kitap satış yerine sık sık uğrarım. Bu sevimli ve küçük yerde kitapların sıcak yüzü karşılar gelenleri. Hangisini alsam diye düşünmek dahi inanılmaz duygu dalgalanmasına neden olur.Seçmek zordur; gözün, aklın kalır alamadıklarından. Klasik kitaplar hep büyüler beni. Edebiyatımızı klasiklerle tanıştıran eğitimin babası Hasan Âli Yücel’le göz gözesin o an. Haydi oku, ne duruyorsun der o keskin bakışları.
Hasan Ȃli Yücel “Batı kültürünün portatif çadırında kiracı gibi oturmaktansa, doğrudan doğruya temeli atıp üzerine yerli yapı kurmak yeğdir.” düşüncesinden yola çıkarak klasiklerin çevrilerini yaptırarak edebiyatın kapılarını dünyaya açmıştır. Kültürel gelişimin tohumları daha sonraki yıllar filizlerini vermek adına güneş gibi edebiyat arenasını ışıklandırmıştır. Aydınlanma fişeğinin atıldığı, bilgi ışığının parladığı, eğitimin, kültürel kalkınmanın ve dünya kültürünü tanımanın önemsendiği bir dönemin başlangıcı. Farklı kültürlerdeki yapıtları okuyup oradaki yazınsal kıvılcımı görebilmek az şey mi?.
Cevdet Kudret’ın sözleri tam da yerine oturduğu bir an; ”Bir edebiyat kendi içinde kapandığı, yalnız kendi kendisiyle yetinmeye çalıştığı zaman, aile içi evlenmelerde olduğu gibi, yozlaşmaya, sakat çocuklara benzer sakat ürünler vermeye başlar. …./ İyi döl alabilmek için dışarıya açılmak gerekir. Batı’da Rönesans’ın doğuşu, eski Yunan ve Latin kültür ve sanatını tanımakla başladı. Yabancı dil bilmeyenlere yabancı kültür ve edebiyatları tanımak için, en kestirme yol, o dillerden çeviri yapmaktır.”Cumhuriyet kazanımlarının en değerlisi kültürel (ekinsel) alanda yapılan atılımlımdır ki, bu yaşamsal alanı etkileyen, ivme kazandıran, kültürler arası akışkanlık sağlayan bir ilerleyiştir.
Okunası kitaplar içinde sıyrılıp ayrılmak sanıldığı kolay olmaz. Kimler yok ki sırt sırta veren kitap dostluğunda. Yazarlarıyla göz göze geliyormuşsun hissini yaşarken dokunamadığın kitapların darılacağını düşünür ikilem içinde kalırsın.
Montesquıeu, Dostoyevski, Voltaıre,Sun Tzu, Guıguzı, Jean-Jacques Rousseau, Thomas More, Arthur Schopenhaure, Gustave Flaubert, Montaıgne, Honore De Balzac, Freıedrıch Nıetzsche, Sıgmund Freud, Platon, William Shakespere, Stefan Zweıg, Oscar Wılde, Victor Hugo ve yanı başında Attilâ İlhan, Namık Kemal, Sabahattin Alive dahanicesi bilgidaş olmanın kıvancıyla raflarda sana bakar. Birine dokunmak dahi insanın içini ürpertir, okuma isteğin kabarır seçmekten zorlanırsın. Hepsini alamayacağına göre, önceliklerini alıp diğerlerini başka zamana bırakıp ayrılacaksın oradan.
Öyle yaptım. Birkaç klasikle birlikte ilgimi çeken Fatma Aliye’nin Refet kitabını da ekledim.
Önceliği Fatma Aliye’nin “Refet” kitabına verdim. Fatma Aliye kimdi? Fatma Aliye; 1862–1936 yılları arasında yaşayan, edebiyatımızın bilinen ilk kadın romancısı.(Her ne kadar Zafer Hanım bilinse de / Aşk-ı Vatan) İlk olması elbette sevindiren bir durum. Fatma Aliye’nin babası Osmanlı Devlet adamı ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’dır. Sarayda büyümüştür. Okumayı abisinin aldığı özel derslerden öğreniyor. Fransızca merakının ortaya çıkması üzerine özel ders alıyor. Henüz 17 yaşındayken Kolağası Faik Bey’le evlenir.
Evliliğinin ilk 10 yılında ancak eşinden gizli olarak kitap okuyabilen Fatma Aliye Hanım, eşinin bu konudaki tutumunun değişmesinden sonra tercümeler yapmaya başlar. Edebî yaşantısı 1889 yılında Georges Ohnet’inVolontèadlı romanını Meram adıyla çevirmesi ile başlar. Bu romanı “Bir Hanım” imzasıyla yayımlamıştır. Başarıları babasının dikkatini çeker. Bu Hanım’ın gösterdiği çaba ünlü yazar Ahmed Midhat Efendi tarafındanTercüman-ı Hakikat gazetesinde övülür. İlk çevirisinden sonraki çevirilerinde “Mütercime-i Meram” takma adını kullanır.
1891 yılında Ahmed Midhat Efendi ile birlikte Hayal ve Hakikat adlı romanı yazdı. Romanın kadın ağzından olan kısmı Fatma Aliye Hanım’ın, erkek ağzından olan kısmı Ahmed Midhat Efendi’nin kaleminden çıkmıştır. Eser, “Bir kadın ve Ahmed Midhat” imzasıyla yayımlanır. (Kadının adının olmadığı dönem)
Daha sonra “Nisvan-ı İslam” Fransızca ve Arapçaya, “Udi” adlı romanı ise Fransızcaya çevrilmiştir. Enin, Muhadarat, Osmanlı’da Kadın, Hayal ve Hakikat diğer kitaplarıdır.
Ayşe Kardaş; “Fatma Aliye Hanım, düşünceleri ve yaşam biçimiyle ilk kadın hakları savunucularından biri olarak dikkat çekti. Kadın-erkek eşitliğini savunan Fatma Aliye Hanım, kadınların da çalışıp para kazanabileceklerini, kadınların da eğitim hakları olduğunu, boşanmalarda kadınların da söz hakkı olması gerektiğini savunmuştu. Osmanlı kadınının, kimliğinden taviz vermeden, bağımsız, kendi ayakları üstünde duran, eğitimli bir kadın olması gerektiğini savunmuş, tüm ulemanın öfkesini çekse de çok eşliliğe karşı çıkmıştır. Fatma Aliye kendisini hiçbir zaman ‘feminist’ olarak nitelendirmemiştir.” diye anlatır.
1 Ocak 2009’da tedavüle çıkan 50 TL’lik banknotun üstündeki resmi bir hayli polemiğe yol açtı. Fatma Aliye Millî Mücadele’nin ardında kurulan Cumhuriyeti kabullenemediği, susarak Cumhuriyet’e karşı kendini soyutladığı ve Atatürk’e karşı tavır aldığı yazılır. Farklı kesimler tarafında uzunca süre tartışmalar devam eder. İsmi İslamî çevrelerce bilinse de pek gündeme gelmez..
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, ‘Uzak Ülkeler’ kitabında; “Fatma Aliye Mustafa Kemal’in yaptığı yenilikler yüzünden ülkesine yabancılaştığı ve uzaklaştığını, saltanatın kaldırılmasını, alfabenin değiştirilmesini ve padişahın düşürülmesini, Fatma Aliye Hanım asla kabul edememiş ve Mustafa Kemal’e hep karşı olmuştur.” diye yazar.
Nazif Karaçam ise söyle yorumlar durumu; “Fatma Aliye, Mustafa Kemal’i anlamamış olması normal. Çünkü o Osmanlı kadınıdır ve halifenin ekmeğini yemiştir. Mustafa Kemal için bir şey söylemekten kaçınmış olabilir. Osmanlı döneminde Türkiye’de ilk roman yazan kadın olduğunu, hatta İslam Dünyası’nda bu sıfatı kazanması zamana göre yenilik, ilericilik olduğu göz ardı edilmemeli. Mustafa Kemal’i kafasına sığdırmamıştır.” diye ifade eder.
Burada duraksadım. Daha sonra Atatürk’le ilgili söylediği şu sözlerine rastladım. “Mustafa Kemal Paşa, Rabbin bir mucizesidir.”Fatma Aliye; Latife Hanım’a hitaben yazdığı bir mektubunda: “Mustafa Kemal Paşa hazretlerine ‘dȃhi’ demek kâfi değildir. Dünyanın dört bir yanındaki dâhiler topluluğunda, onlardan önce ve sonra, Doğu–Batı’da gelen bütün dâhilerde tetkik ve mütelaadan (görüş ve düşünce) geçirilince bunların her biri halaskârımıza (kurtarıcımıza) misal olamaz, o yüksekliğe varamaz.” der.
Değerlendirme yaparken günün koşullarını göz önünde bulundurmak gerekir. Osmanlı Dönemi’nde kadının konumu, okur / yazar oranı ve edebiyata verilen değer gözetilirse bir kadının azmi takdir edilmesi gereken bir başarıdır. Bireysel başarı geneli değiştirmese de zincirlerin kırılması önemsenmeli, küçümsenmemeli. Dönem göz önünde bulundurulursa; büyük cesaret, inat, direniş göstererek yazmaya devam etmesi önemli. Kendinden sonra gelen edebiyatçı ve yazar kadınlar için bir ışık yakmış olduğu düşünülmeli. Eleştiriyel bakmak yerine önemsenmeli.
Fatma Aliye, 13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Fatma Aliye Hanım, ilk Osmanlı kadın feministlerden Emine Samiye Önasya’nın ablası, tiyatro ve sinema oyuncusu Suna Selen’in anneannesi, Münir Özkul’un kayınvalidesinin annesidir.
Nilüfer Uçar – Ekim 2023 sayısı
***
Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz