Sinema

Zeynep Saatli Ve Sinema Yazıları Sürüyor

– BANA KARANLIĞINI ANLAT FİLM –

Gizem Kızıl’ın ilk filmi olan‘’Bana Karanlığını Anlat’’ 41. İstanbul Film Festivali kapsamında dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Ben de gösterime katılma şansına eriştim ve filmden çok fazla detay açık etmeden sizlerle fikirlerimi paylaşacağım.

     Şu anda hem dünya olarak hem de Türk toplumu çerçevesinde zor bir dönemden geçiyoruz. Sanat hep böyle zamanlarda insanları silkelemiş ve bize fark etmemiz gerekenleri göstermiştir. Filmin ana çıkış amacı bu olmasa bile bu ‘’farkında olmamız gerekenleri’’ güzel biçimde göstermiş. Türk aile yapısı içindeki yaşlı-genç, kadın-erkek dinamiğini benim tabir etmeyi sevdiğim şekilde ‘’sloganlaştırmadan’’ başarabilmiş. Sloganların genel olarak kötü olduğunu kastetmiyorum fakat bu tür tespitler filmlere yedirilmeye çalışılırken çok kolay yavan görünebiliyor.Aslıhan Gürbüz’ün canlandırdığı Neriman karakteri üstünden kadınların evlilikleri boyunca duygusal ve psikolojik şiddete maruz bırakılması tam olarak az önce tanımladığım gibi gerçeklikten sapmadan ve bayat görünmeden yapılmış.Filmdeki yüzleşme sahnesinde Neriman’ın monoloğu bunun çok başarılı bir örneği. İzlerken herkesin yıllarca halının altına süpürdükleri sizin boğazınızı tıkıyor, hoş olmayan gerçekleri duymamız gerekiyor. Filmde karakterler bir amacı gerçekleştirmek uğruna konuşmuyorlar, onların ağızlarından çıkan her şey bizdeki gerçekliğin düzlemine sağlam ayaklarla basıyor. Onların hiçbiri yabancı değil hatta belki de bazıları biziz.

Tek mekânda geçen ve diyaloglara sırtını yaslayan bir film olduğunu düşünürsek karakterlerin iyi inşa edilmesi daha da önemli hale geliyor ve yönetmen bence bu görevi başarıyla yerine getirmiş.Gassal’ın diyalogları üzerinden şu anda günlük hayatımızda bizleri meşgul eden şeyler de perdeye taşınmış. Trafiği bitmeyen whatsapp grupları, kadın-erkek eşitliği konusunda toplumun şu anki tutumu bu durumun iyi örnekleri. Günceli izlemek toplumu geliştiren ve bizi kendimizle yüzleştiren bir şey.

     Üslup ve karakter konusunu bir kenara bırakıp senaryo kısmına bakarsak filme dram yoğunluklu filmlerin pek de tercih etmediği ve kara mizaha da bir yanıyla selam çakan sahneler konulmuş. Yönetmen bunu yapma amacının tek mekânda geçen ve duygu yoğunluğu fazla olan bir hikâyeye dinamik kazandırmak olduğunu belirtiyor. Amacına da ulaştığını düşünüyorum, gerçekten seyircinin heyecanını ve odağını taze tutmada işe yaramış.

Özellikle belirtmek istediğim başka bir detay ise filmin müzikleri. Daha filmin açılış kısmında insanı yakalayıp hikâyenin içine çekiyor.Taner Yücel bu güzel işinden dolayı da ‘’En İyi Özgün Müzik’’ ödülünü kazanmış.

     Gizem Kızıl’ın ilk filmi beni gerçekten çok etkiledi ve filmin yeni dönem Türk sinemasının insana heyecan veren örneklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Herkesin anlatacak bambaşka hikayeleri var ve gördüğüm kadarıyla Gizem Kılıç’tan önümüzdeki yıllarda da güzel hikayeler çıkacak. Filmden sonra sahneye çıktığında bir izleyici olarak onun yolculuğundan çok etkilendim. Yaratmaya görece yeni başlayan birinin heyecanı gerçekten size de geçiyor. Bir filmi izlerken veya bir kitabı okurken hakikaten onu yaratandan emanet alıyoruz. İşin mutfak kısmındaki insanları gördükçe insan daha da dikkatle ele alıyor bazı şeyleri. Fikirler iyi ki var ve iyi ki paylaşılıyorlar. Film ekibini tebrik ediyorum ve uluslararası yarışmalarda da başarılar diliyorum.

***

Konuyla İlgili Düşüncenizi Paylaşabilirsiniz

    Cevap Yazın